The Prophet did not identify the binding and nonbinding aspects of worship by listing the rukn and conditions. Therefore, hadiths are not normative as in the articles of law. In addition to this, the Prophet did not mention some issues at all and displayed a different attitude on some issues. After the death of the prophet, it became necessary to determine the normative aspects of the hadiths. The Companions began to determine the rukn and conditions of worship based on the hadiths they knew. While doing this, the idea that the alternative idea is wrong started to become widespread when the method of reducing the truth to one instead of the pluralist idea was adopted. This research aims to determine the difference between the abstract revelation and the normative aspect that has been embodied and determined. For this purpose, Tirmidhi's work called Sunn, which gives information about the relationship between hadiths and deeds, was preferred. In most of the issues on which scholars disagree, there is usually no determination reported from the Prophet. It has been observed that in the vast majority of the subjects of consensus, there are hadiths that determine the rule originating from the Prophet.
When the Prophet wanted to determine the rules of action, he determined this rule. For this reason, instead of disagreement, an alliance was formed on the mentioned issues. The number of rakahs of the prayers, the adhan and many more are some of the examples of this. The prophet did not mention some subjects because of the concern that they would be made obligatory. His Companions did not ask questions about these issues, the rules on such matters began to be determined by the Companions. Since the determination of the rules in such matters is done by human hands, conflicts have been inevitable. The Prophet performed the same action in different ways in some matters, such as raising the hands between the rukn in prayer. It shows that the Prophet did not have a point of view that reduces the truth to one in some matters. It is for this reason that hadith scholars mostly used the cem' method in solving conflicting hadiths. However, due to human nature, scholars who assumed that truth was the only one ignored alternatives. This disagreement is not about the inaccuracy of one of the actions, as some scholars in the classical period said, but about the prophet himself doing the same action in different ways. While the rules were determined in the subjects where the Prophet did the act in different ways, reducing the truth to one was adopted as a method and the alternative action began to be considered wrong. As a result of this, the conflict, which was actually a mercy for the ummah, was seen as a trouble and turned into an element that separated the ummah.
In the research, it was seen that there was very little disagreement on the issues determined by the Prophet. In such cases, the determination of the reason for the verdict, the use of customs and other relevant evidence have led to small disputes. Another issue that leads scholars to disagreement in determining the normative aspects of hadiths is the debate about the authenticity of hadiths. First of all, let us emphasize that the disagreement of the Companions about the weak hadith increases the weakness of the hadith; Its consensus shows that the hadith is actually authentic. For this reason, paying attention to the explanations of the Companions on issues where weak hadiths cause conflict is a sound way to eliminate conflict. In addition, the narrator's dispositions, such as the transmission of mawkuf narrations as marfu, also contributed to the formation of conflicts.
It is clearly seen that the hadiths which determine the rule transmitted from the Prophet, were effective in the formation of consensus. In addition, in cases where there is no marfu hadith or weak hadith on the subject, a consensus has been formed from time to time. In such cases, the basic element that ensures the alliance of the companions and scholars is the unity of practice. This situation shows the power of practice besides the hadiths.
As a result, since the Prophet made the necessary explanations on the issues that he did not want his ummah to fall into conflict, there were no differences of opinion. In other cases, there were deep divergences of opinion, since the conflicts that occurred were by people other than the Prophet. For this reason, it should always be kept in mind that the Prophet did not determine the rule in conflicted issues out of compassion for his ummah and it should not be forgotten that whatever opinion is preferred on such matters, the choice made is not based on revelation, but on ijtihad.
Hz. Peygamber, ibadetlerin rükün ve şartlarını sıralayarak, bağlayıcı olan olmayan yönlerini tespit etmemiştir. Bundan ötürü hadisler, kanun maddeleri gibi normatif değildir. Bunun yanında Rasûlullah, bazı konulara hiç değinmemiş, bazı hususlarda ise farklı tutum sergilemiştir. Rasûlullah’ın vefatından sonra mücerret olan hadislerin müşahhas hale gelmesi zorunluluk arz etmiş, sahâbe bildiği hadislerden hareketle ibadetlerin rükün ve şartlarını belirlemeye başlamıştır. Bu yapılırken çoğulcu fikir yerine doğruyu teke indirme metodu benimsenince, alternatif fikrin yanlış olduğu düşüncesi yaygınlaşmaya başlamıştır. Bu araştırma, mücerret vahiy ile müşahhas hale getirilmiş, hükmü tespit edilmiş normatif yön arasındaki farkı tespit etmeyi amaçlamaktadır. Rivâyetlerin normatif yönünden kasıt, hadisin kurallaştırılmış halidir. Bu amaçla hadisler ile amel arasındaki ilişki hakkında bilgi veren Tirmizî’nin es-Sunen isimli eseri tercih edilmiştir. Âlimlerin ihtilaf ettiği konuların çoğunda Rasûlullah’tan nakledilen bağlayıcı yönleri net, müşahhas bir hadis genellikle bulunmamaktadır. İcmâ olan konuların büyük çoğunluğunda ise Hz. Peygamber’in kuralı, ihtilafa sebebiyet vermeyecek şekilde tespit ettiği görülmüştür.
Hz. Peygamber, bir fiilin kurallarını netleştirmek istediğinde bu kuralı net bir şekilde belirlemiştir. Bu sebeple mezkûr konularda ihtilaf yerine ittifak oluşmuştur. Namazların rekât sayıları, ezan ve daha nice konu bu şekilde tespit edilmiştir. Rasûlullah, farz kılınır endişesiyle bazı konulara hiç değinmemiştir. Ashâb de bu hususlarda soru sormadığı için bu meselelerin kurallarının tespiti sahâbe eliyle yapılmaya başlamıştır. Kurallar, beşer eliyle belirlendiği için ihtilaflar kaçınılmaz olmuştur. Bunun yanında namazda rükunlar arasında elleri kaldırma gibi bazı konularda Hz. Peygamber, aynı fiili farklı şekillerde yapmıştır. Bu da Rasûlullah’ın zaman zaman doğruyu teke indirgeyen bir bakış açısına sahip olmadığını göstermektedir. Hadisçilerin ihtilaflı hadislerin çözümünde daha çok cem‘ metodunu kullanmış olmaları bu sebepledir. Ancak insan tabiatı gereği doğrunun tek olduğu varsayımına kapılan âlimler, ya alternatif fiili zayıf kabul etmiş veya da yok saymıştır. Gerçekte bu durum klasik dönemde bazı âlimlerin söylediği gibi fiillerden birinin sahîh olmamasıyla ilgili değil, bizzat Rasûlullah’ın aynı fiili farklı şekillerde yapması ile ilgilidir. Hz. Peygamber’in fiili farklı şekillerde yaptığı konularda kural tespit edilirken doğruyu teke indirgeme usul olarak benimsenmiş, alternatif fiil yanlış sayılmaya başlanmıştır. Bunun sonucu olarak da aslında ümmet için rahmet olan ihtilaf, zahmet olarak görülmüş, ümmeti ayrıştıran bir unsur haline dönüşmüştür.
Yapılan araştırmada Hz. Peygamber, tarafından kuralı tespit edilen konularda çok az ihtilaf oluştuğu görülmüştür. Bu tür durumlarda hükmün illetini tespit, örf ve konuyla ilgili başka delilleri değerlendirmeye alma küçükte olsa ihtilaflara sebebiyet vermiştir. Hadislerin normatif yönlerini tespitte âlimleri ihtilafa götüren bir diğer husus ise hadislerin sıhhatiyle ilgili tartışmalardır. Öncelikle şunu vurgulayalım ki zayıf hadisin olduğu konuda sahâbenin ihtilaf etmesi hadis üzerindeki zafiyeti artırmakta; icmâ etmesi ise hadisin aslında sahîh olduğunu göstermektedir. Bu sebeple zayıf hadisin ihtilafa sebebiyet verdiği konularda sahâbe açıklamalarına dikkat etmek, ihtilafı ortadan kaldırmak için selim bir yoldur. Ayrıca mevkûf rivâyetlerin merfû olarak nakledilmesi gibi râvî tasarrufları da ihtilafların oluşturan bir başka nedendir.
İcmânın oluşmasında ise Hz. Peygamber’den nakledilen kuralı net şekilde tespit eden hadislerin etkili olduğu bariz şekilde görülmektedir. Bunun yanında merfû hadisin olmadığı veya konuyla ilgili zayıf hadis bulunduğu durumlarda zaman zaman icmâ oluşmuştur. Bu tür durumlarda sahâbe ve âlimlerin ittifakını sağlayan temel unsur uygulama birliğidir. Bu durum hadisler yanında uygulamanın gücünü göstermektedir.
Sonuç olarak Hz. Peygamber, bazen gerekli açıklamaları yaptığı için görüş ayrılıkları oluşmamıştır. Diğer ihtilaflar ise Rasûlullah dışında diğer insanlar eliyle olduğu için derin görüş ayrılıklarına sebebiyet vermiştir. Bu sebeple ihtilaflı konularda Hz. Peygamber’in ümmetine merhametten ötürü kuralı tespit etmediği sürekli hatırda tutulmalı, bu tür hususlarda hangi görüş tercih edilirse edilsin yapılan tercihin vahiy kaynaklı değil, ictihad kaynaklı olduğu unutulmamalıdır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 27 Aralık 2022 |
Yayımlanma Tarihi | 31 Aralık 2022 |
Gönderilme Tarihi | 16 Ekim 2022 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2022 Cilt: 13 Sayı: 2 |
Mesned İlahiyat Araştırmaları Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.