In Islamic terminology, the term “diaspora” is hijra which indicates forcedly or voluntarily to live outside of home-country and to immigrate. The term of muhajir which literary means who has undergone the migration has more specifically been used to refer to those companions of the Prophet who migrated from Mecca to Medina. This event was very significant and marked the dawn of a new era of progress for the Muslim community. However, Muslim migrants are not merely concerned as foreigners or minorities in the Qur’anic discourse. In other words, diasporic situation which refers scattering and living outside of the “home land” has not merely a Qur’anic basement. Since the concept of “land” in the Qur’an are not demarcated geographically for Muslims as in the case of “Promised Land” for Jews. As a modern discussion, Muslims particularly in Europe came about as a result of contemporary hijra, immigration which has its roots in European colonialism and more effectively in economic reasons right after World War Second. Muslims mostly came to the West as immigrants to gain employment, raise family and live quality in the new host countries. But, today Muslims are no longer primarily immigrant communities but rather second and third generations participating in civil societies and professional economic life, in spite of the fact that they continue to be mistakenly identified as religious minorities. On the other hand, the converted Muslims, as being originally French, American or British and religiously Muslim at the same time, cannot be naturally identified as minorities and the situation can not be called as diaspora. However, conceptualizing the Muslim community in Europe as minority or diasporic society may be dealing with the global discourse of “identity”. In the global sense, the Muslim community finds legitimacy for their demands to recognize their cultural distinctiveness and social rights. Conceptualization of diaspora may be also dealing with the justification of the situation. Since, regarding to discussion, the relevant Qur’anic narratives, prophetic models, historical samples i.e. leaving home in search of a new life where one can freely practice his/her religion have been intensively used as reference in order to legitimate and to endow their situation with Islamic meaning.
Bu makalenin temel konusu, Ikinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa’da hızla artan Müslüman nüfusun, Kur’an anlayışlarındaki değişim ve buna paralel olarak metodoloji arayışları olacaktır. Konunun öncelikle tarihsel arka plan değerlendirilecek ve “Toplum-Kur’an” arasındaki diyalektik ilişkiye teorik olarak dikkat çekilecektir. Avrupa Müslümanları tarafından kullanılan yaklaşımlar değerlendirmeye tabi tutulacak ve İslam ülkelerindeki geleneksel yapı ile mukayeseleri yapılacaktır. Makalede ele alacağımız “zorla veya gönüllü olarak “vatan”dan uzakta yaşamak” anlamında teolojide de sıkça kullanılan “diaspora” kavramının İslami terminolojideki karşılığı “hicret”tir. Bu terim Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye göçünü ifade etmekte ve Müslümanların kullandığı takvimin başlangıç tarihidir. Terminoloji İslam literatüründe sıkça kullanılmaktadır. Hz. Adem ve Havva’nın cennetten çıkarılması ve yeryüzünde yaşamaya zorlanması, bize insanlık tarihinin diaspora ile başladığını göstermektedir. Ayrıca birçok Kur’an kıssasının konusu peygamberlerin ve toplumların vatanlarından uzakta yaşamasıyla ilgilidir. Mesela, Hz. İbrahim halkıyla birlikte doğduğu topraklardan çıkmış ve Kenan’a yerleşmiş, Hz. Yusuf Mısır’a zorla götürülüp köle olarak satılmış ve hayatının geri kalan kısmını burada geçirmiştir. Hz. Musa’nın kavmini firavunun zulmünden kurtarmak için Mısır’dan çıkıp vaat edilmiş topraklara yolculuk etmesi de buna örnek olarak verilmektedir. Günümüzde “diaspora” kelimesinin, Yahudilere ait bir terminolojisi olarak kullanılması “vaat edilmiş” topraklardan uzakta yaşamayı ifade etmektedir. Terminolojiyi İslam’da -Müslümanlar için bir toprak/vatan sınırlaması olmaması (bkz: Nisa 97) nedeniyle -kullanmak ne kadar doğrudur? Bu sorun makalenin içerisinde değerlendirilecektir. Kısaca, terminolojinin Müslümanlar için de kullanılması, teolojik nedenlerden dolayı mümkün olmadığı, ancak Küreselleşme ve göçler neticesi oluşan farklı etnik kimliklerin, hakların ve özgürlüklerin korunması için diaspora teriminin kullanılabileceği iddia edilecektir. Ayrıca bu terimin kullanılmasıyla Müslümanlar Hz. Peygamberle kendileri arasında dini duygusal bir bağ kurma olanağı sağlaması açısından da önemlidir. Nitekim Hz. Peygamber’in Medine’ye göç etmesi, Avrupa’ya göç eden müslümanlara bir örnek oluşturmaktadır. Avrupa müslümanları Kur’an’ı yorumlarken bu tecrübeyi kendileri için model kabul etmektedirler. Ayrıca Müslümanlar Geleneksel yorumbilim enstrümanlarını kullanılmaya devam etmek ile yeni sosyal yapıya uyum sağlayacak yeni metodoloji arayışları içerisinde de bulunmaktadırlar.
Primary Language | English |
---|---|
Journal Section | Makaleler |
Authors | |
Publication Date | September 1, 2008 |
Submission Date | November 5, 2014 |
Published in Issue | Year 2008 Volume: 5 Issue: 3 |