Abstract
Modern yaşam içinde kent, birbirinden bağımsız birçok yaşam düzlemiyle belli bir organizasyon dâhilinde insanları belli kurallarla bir arada tutarken, aynı zamanda sosyal, kültürel ve ekonomik bağlamda toplumsal ihtiyaçlara da cevap verebilen yaşam alanlarının bütünüdür. Günümüz kentleri, son 50 yıldır çevresel ve sosyal sorunlarının tartışıldığı platformların merkezi hâline gelmiştir. İklim değişikliklerini tetikleyen çevre kirliliği, doğal kaynakların tüketimi gibi konularla birlikte kentlerin demografik ve mekânsal planlama kararlarındaki yetersizliklerle birlikte büyüyen sorunlarına çözüm arayışları her geçen gün önemini arttırmaktadır. Bu nedenle son yıllarda kent konusu, önemi gereği bilimsel çalışmalarda öne çıkan konulardan biri olmuştur. Kent kavramından türetilen; uyum sağlama sürecini ve sisteme dâhil olma çabasını ihtiva eden manasıyla ‘kentleşme’ ve ‘kentlileşme’ olguları da kent ve kentsel mekân konusunun ana argümanlarından olup üzerinde pek çok araştırmalar ya-pılmıştır. Kentlileşme olgusu, kentleşmenin fiziki tanımlamasından uzak, tamamen kentte yaşamaya çalışan bireylerin duygu, düşünce ve davranışlarıyla ilgili bir kavram hâline gelerek adaptasyon sürecinin niteliğini içermiştir. Kentler, aldığı göçlerle sosyo-kültürel açıdan farklı bireylerin görüş ve alışkanlıklarıyla, birbirine benzemeyen yaşam felsefeleriyle sosyal yaşam içinde uyum ve ahenkle bir arada olmalarını sağlayan çeşitli mekân düzlemleriyle çeşitlendirilmiştir. Artan nüfus ve teknolo-jik gelişmelerle beraber hem yatay hem de dikey olarak hızla büyüyen kent üzerindeki artan baskı nedeniyle, yeni bir kentsel tasarım modeli olarak 'Sürdürülebilir Kentsel Tasarım' kavramı ortaya çıkmıştır. Bu bakış açısıyla tasarlanan kentlerde; hem doğa üzerindeki olumsuz etkileri minimuma indirip doğal kaynakları gelecek nesillere aktarmayı sağlayan mekânsal sürdürülebilirlik, hem de kentte yaşayanların gündelik sosyal yaşamını çeşitlendiren ve sosyal sürdürülebilirliği destekleyen pek çok mekânsal düzleme de olanak sağlanmaktadır. Çalışma, kent kavramının kavramsal gelişim ve dönüşümünden yola çıkarak, kentsel gelişimin kültürel, mekânsal ve sosyal sürdürülebilirliğini destekleyen önemli kentsel mekânlardan biri olan ‘açık kamusal alanlar’ın geliştirilmesi veya yeni-den yapılandırılmasının kentsel planlamaya sunacağı katkıları ortaya koymayı hedeflemektedir. Açık kamusal alanlar, hızla artan şehir nüfusunda kentliler için kaynaşma ve etkileşme alanları olarak, sosyal ve mekânsal faydalarıyla birlikte günümüzde şehircilik ve mimarlık için hızlı ve güçlü bir momentuma dönüşmüştür. Kentin özünü ve ağırlık merkezlerini oluşturan kamusal alanlar; hem tarihsel hem de coğrafi olarak kente kimlik kazandıran öğelerdir. Sürdürülebilir kentsel politikaların temel amaçlarından biri; farklı sosyo-kültürel ve ekonomik gruptan bireylerin katılımın sağladığı bir buluşma alanı olan açık kamusal alanlarla birlikte kentin bazı kısımlarını bütünleşmiş bir yapıya dönüştürüp, insanları bir araya getirmektir. Çalışma bu anlamda sürdürülebilir kentsel gelişimin önemli planlama aracı olan açık kamusal alanların önemli bir katalizör görevi icra ettiği mekânsal düzlemi, aynı zamanda etkileşim ve kaynaşma merkezi olarak kentli sosyal hayatına katacağı değeri üzerinden açıklamayı amaçlamaktadır. Çalışmada sürdürülebilir kentsel tasarım için açık kamusal alanların; kentin tarihi, kültürü, silueti, estetiği, yerel ekonomik canlılığı ve sosyal etkileşim alanı oluşuyla birlikte kente sunduğu katkılar açısından irdeleyen, tanımlayan ve tartışan bir yöntemle ele alınmıştır.