Tarihî kaynaklarda 15. yüzyıldan itibaren adına rastlanılan Kıpçak kökenli bir Türk halkı olan Kazakların kabir ve kabir taşıyla ilgili bazı uygulamaları eski Türk gelenekleriyle benzerlik göstermektedir. Bozkır kültürünü günümüzde de yaşatmaları dolayısıyla Kazak Türkleri, İslami kural ve kaidelerle bütünleştirip yoğurmayı başardıkları bazı Eski Türk geleneklerini günümüzde de sürdürmektedirler. Kabir kelimesi Kazak bozkırlarına İslam dininin yayılma sürecinde girmiş olan Arapça kökenli bir kelime olup ölen kişinin gömüldüğü yer anlamına gelmektedir. Kabir taşı ise, ölünün defnedildiği yere, yani kabrin başına konulan ve birçok anlamı barındıran işaretlere sahip taştır. Kazakçada bu yapılara sıntas, sandıktas, koytas, kabirtas ya da kulpıtas gibi adlar da verilmektedir. Eski Türklerde olduğu gibi Kazaklarda da mezarlar, doğa olaylarından hasar görmemeleri için genellikle yüksek yerlere yapılmaktadır. Ayrıca mezarlar ölen kişinin diğer yakınlarının da gömülebilmesi için uygun genişliktedir. Kazak toplumunda bazı kabirlere kutsallık atfedilmiştir. Söz gelimi Türkistan şehrindeki Hoca Ahmet Yesevî türbesi sadece Kazak Türkleri için değil aynı zamanda bütün Türk dünyası için oldukça yüksek bir manevi değere sahiptir. Kazak toplumunda, gerçekleştirilemeyen bazı dinî vecibeler Ahmet Yesevî türbesi ziyaret edilerek yerine getirilmiş kabul edilmekte, Yesevî türbesini üç defa ziyeret etmek de hac ibadetiyle eş değer görülmektedir. Bazı Kazak Hanları vefat ettiklerinde Türkistan şehrindeki evliyaların yanına defnedilmelerini vasiyet etmişlerdir. Han ve sultanlardan başka meşhur Kazak komutanlarından bazılarının da Türkistan’a defnedildiği görülmektedir. Mezar yeri, eski Türk ve daha çok Moğol geleneklerinde olduğu gibi Kazaklarda da bazen gizli tutulmuştur. Söz gelimi Kalmuklara karşı savaşlarda gösterdiği kahramanlıklarla büyük ün kazanmış Kabanbay Batır’ın gömüldüğü yer, kesin olarak bilinmemektedir. Mezar başlarına dikilen kabir taşı ise konar-göçer bir hayat tarzını benimseyen Kazaklar için birçok anlamı bünyesinde barındırmaktadır. Her ne kadar ölen kişinin başına kabir taşı koyma geleneğinin temelinde öleni hatırlama ve mezarının nerede olduğunu nesilden nesle aktarma amacı bulunsa da kabir taşı bazen uçsuz bucaksız geniş bozkırda göç esnasında adeta pusula görevi üstlenebilmekte bazen de yorulanların dinlenme noktası olabilmektedir. Bununla birlikte tıpkı Köktürklerde olduğu gibi eski Kazak kültüründe de ölen kişinin yüzünü kabir taşına çizme geleneği bulunmaktadır; fakat günümüzde bu geleneğin artık kaybolmaya başladığını söylemek mümkündür. Kazak kültüründe kabir ve kabir taşlarının barınma, yön bulma gibi gündelik işlevlerinin yanı sıra manevi bir değeri de bulunmaktadır. Kazakların halk tarafından sevilen, benimsenen bir kişinin kabrini sık sık ziyaret ederek burada hastalıklarına şifa, sorunlarına çözüm aradıklarına da saha araştırmalarımız esnasında bizzat şahit olunmuştur. Bu çalışmada özellikle Kazakistan’ın batı bölgesiyle Almatı çevresindeki tarihî kabir ve kabir taşları ele alınacak ve kabir yapımına dair bazı uygulamaların bozkır çevresinde gelişen eski Türk hayat ve inanç sistemi ile benzerlikleri gözler önüne serilmeye çalışılacaktır.
Kazakh, who have Kipchak origin and date back to 15th century in historical documents, have some similar traditions to old Turkic traditions in terms of graves and grave stones. Because they live the steppe culture today, Kazakhs continue to do some old Turkic traditions that they have been able to integrate with Islamic rules and basis. The word “Kabir” (grave) is a word of Arabic origin that entered the Kazakh steppes in the process of spreading Islam and means the place where the dead person was buried. The word “Kabirtas” (grave stone) is a stone including many meanings and placed on the grave where the dead was buried. In Kazak language, these structures are called as “sıntas, sandıktas, koytas, kabirtas or kulpıtas”. As in the old Turks, the graves in Kazakhs are usually constructed in high places so that they are not damaged by natural events. In the Kazakh society, some graves were ascribed holiness. For example, the tomb of Hoca Ahmet Yesevi in the city of Turkistan has a very high spiritual value not only for Kazakhs but also for the whole Turkic World. In Kazakh society, some religious obligations that could not be realized are considered to have been fulfilled by visiting Ahmet Yesevi tomb, and visiting the Yesevi tomb three times is considered to be equivalent to pilgrimage. When some Kazakh Khans died, they bequeathed to be buried next to the saints in the city of Turkistan. The burial place was sometimes hidden in Kazakhs, as in old Turkic and mostly Mongolian traditions. For example, the place where Kabanbai Batyr, who gained great reputation for his heroism in battles against Kalmyks, was buried is not known exactly. The grave stone which is erected on the head of the tombs has many meanings for the Kazakhs who adopted a nomadic life style. The grave stone can sometimes serve as a compass during the migration in the vast steppe and sometimes it can be the resting point of the tired. However, just like in the Kokturk, in the old Kazakh culture there is a tradition of drawing the face of the dead person on the grave stone. However, nowadays, it is possible to say that this tradition has been disappearing. In the Kazakh culture, graves and grave stones have a spiritual value as well as their daily functions such as sheltering and orientation. In our field research, it has been witnessed that Kazakh people often visit the grave of the person who is loved and adopted in the society in order to find out solutions for their problems, cures for their illnesses. In this study, historical graves and grave stones will be discussed, especially in the western region of Kazakhstan and around Almaty, and the similarities between some practices related to the construction of the grave in Kazakhs and the old Turkic life and belief system developed around the steppe will try to be found out.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Cultural Studies |
Journal Section | RESEARCH ARTICLES |
Authors | |
Publication Date | September 30, 2023 |
Published in Issue | Year 2023 Volume: 18 Issue: 139 |
Millî Folklor is licensed under a Attribution-NonCommercial 4.0 International license https://creativecommons.org/licenses/by-nc/4.0/