Turkey has followed west-facing foreign policy for many year sand has perceived the Middle East as a threat. This perception has changed with the foreign policy approach that changed in the 2000s. Since this period, Middle Eastern countries, which have been seen as a source of threat, have now been countries where bilateral relations can be established and co-operative. In a way, the common history of the countries of theregion and the geographical proximity has made it necessary in a way. The Middle East has now become a new area of opportunity rather than a threat. This change has also paved the way for positive developments between countries such as Egypt, Syria, Iraq and Iran and Turkey. However, this positive weatherended with the Arab Spring affecting the countries of the region. With the Arab Spring, the Middle East has entered a new and quite painful period. In Syria, however, this period has been much more violentand a civil war has started in the country. Taking advantage of the authority vacuum caused by this civilwar, terrorist organization ssuch as ISIS, the PYD/YPG-PKK have settled on the border with Turkey and carried outbloodyacts both at the border and across the country. This has made it necessary for Turkey to put forward a new security strategy. This security strategy included cross-border operations as part of counter terrorism to protect Turkey's national security. In this study, Turkey's cross-border military operations to Syria in order to ensure its national security will be evaluated based on the norms of international law. The main emphasis of the study is that the Euphrates Shield, Olive Branch and Peace Spring Operations and the peace spring operations were carried out in accordance with theright of self-defense and the relevant resolutions of the United Nations Security Counciland in accordance with international law in this respect.
Türkiye uzun yıllar Batıya dönük dış politika izlemiş, Ortadoğu’yu ise bir tehdit olarak algılamıştır. 2000’li yıllarda değişen dış politika yaklaşımı ile bu algı değişmiştir. Bu dönemden itibaren bir tehdit kaynağı olarak görülen Ortadoğu ülkeleri artık ikili ilişkiler kurulabilecek, işbirliği yapılabilecek ülkeler olmuştur. Bölge ülkeleri ile ortak tarihi geçmiş ve coğrafi yakınlık bir bakıma bunu gerekli kılmıştır. Ortadoğu artık bir tehditten ziyade yeni bir fırsat alanı olmuştur. Bu değişim özellikle Mısır, Suriye, Irak ve İran gibi ülkelerle Türkiye arasında olumlu gelişmelere de zemin hazırlamıştır. Ancak bu olumlu hava Arap Baharının bölge ülkelerini etkisi altına almasıyla son bulmuştur.
Arap Baharı ile Ortadoğu yeni ve oldukça sancılı bir döneme girmiştir. Suriye’de ise bu dönem çok daha şiddetli olmuş ve ülkede bir iç savaş başlamıştır. Bu iç savaştan kaynaklı otorite boşluğundan faydalanan IŞİD, PYD/YPG-PKK gibi terör örgütleri Türkiye sınırına yerleşmiş ve hem sınırda hem ülke genelinde kanlı eylemler gerçekleştirmiştir. Bu durum Türkiye’nin yeni bir güvenlik stratejisi ortaya koymasını zorunlu hale getirmiştir. Bu güvenlik stratejisi Türkiye’nin ulusal güvenliğini korumak adına terörle mücadele kapsamında sınır ötesi harekatları da içeriyordu.
Bu çalışmada Türkiye’nin ulusal güvenliğini sağlamak amacıyla Suriye’ye gerçekleştirdiği sınır ötesi askeri operasyonlar, uluslararası hukuk normları üzerinden değerlendirilecektir. Çalışmanın asıl vurgusu ise Fırat Kalkanı Harekatı, Zeytin Dalı Harekatı ve Barış Pınarı Harekatlarının meşru müdafaa hakkı ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konsey’nin ilgili kararları uyarınca gerçekleştirildiği ve bu bakımdan uluslararası hukuka uygun olduğudur.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | International Relations |
Journal Section | Articles |
Authors | |
Publication Date | March 28, 2020 |
Acceptance Date | March 23, 2020 |
Published in Issue | Year 2020 Volume: 1 Issue: 1 |