Bireycilik, muhafazakârlar için can sıkıcı bir konudur. Bir yandan, bireyciler, mahremiyet, kendi kendine yetme, kişisel bağımsızlık gibi, muhafazakârların ilgilenmeleri gereken birçok şeyi savunur gibi görünürler. Bireyciler, Burke’ün Fransa’daki kral katillerini sorumlu tutması ve bazı muhafazakârların da en azından sosyalist hükümetin yaptıklarını suçlaması gibi, ‘bireylerin arzu, istek ve özgürlüklerini’ gözardı eden herhangi bir hükümet muhalifi muhafazakârlarla uyumlu bir hale gelmiş gibi görünürler. Fakat diğer yandan da, bireycilik; isyankârlık yapıp, otoriteye karşı düşmanlık besleyip, sözleşme veya geleneklere bağlı kalmayı reddederek, böylece tamamen muhafazakârlar için itici bir görünüm sergiliyor gibi görünürler. Bireyciliğin bu iki zıt yüzü, muhafazakârlara ya "özgürlük" ya da "düzen (asayiş) " seçenekleriyle bir ikilem sunma şekliyle tezahür eder.
Muhafazakârlar, özgürlük ve düzen arasındaki çelişkiye inanmak konusunda yalnız değildirler. Bunun sağduyu için, yaygın bir şekilde aşikâr olması gerekir. Ama aslında, özgürlük ve düzenin birbirine zıt olduğu inanışı, uygar düşünceden geçen son derece soyut bir fikri ortaya koyar. Bu, biri düzenin, diğeri düzensizliğin kaynağı olan, iki elementin bir birleşimi olarak bir insanoğlu tasavvurudur. Farklı isimler verilen bu elementlerden düzenli olanı muntazaman, rasyonellik veya akıl, ama aynı zamanda akıl veya ruh olarak da adlandırılır. Düzensiz olanı ise; tutku, iştah, beden, his ve hayvani duygu olarak tasvir edilir. Filozoflar, ilahiyatçılar ve psikologlar, onların ilişkisinin farklı ve karmaşık yanlarını göstermişlerdir. Fakat hepsi, insan hayatının düzen ve düzensizlik arasında bir mücadele olduğu konusunda hem fikirdirler.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Siyaset Bilimi |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Çevirmenler |
Zehra Ulucak Bu kişi benim |
Yayımlanma Tarihi | 15 Haziran 2012 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2012 Cilt: 8 Sayı: 32 |
Muhafazakar Düşünce Dergisi