Toplumu bir arada tutan kuralların kim ya da kimler tarafından yapılacağı siyasal düşüncenin en önemli sorunlarından biri olmuştur. Modern çağlarda devlet, kural koyma, yani yasa yapma hakkını tekeline alır. Bu hakkı devlete veren en önemli teorik araç, egemenlik kavramıdır. Mutlak monarşilerin güçlü olduğu dönemlerde bu hak doğrudan krala ait olarakgörülmüştür. Ancak 17 ve 18. yüzyıllarda, Avrupa’da, siyasal güç, parlamentolarda toplanmaya başlamıştır. Bu durum, daha önce krala ait olan yasa yapma hakkının parlamentoya geçmesine neden olmuştur. Böylece, parlamentolar, siyasal karar alma süreçlerinde birincil aktör durumuna gelmişlerdir. İngiliz ve Fransız Devrimleri ile geleneksel egemenlik anlayışı, ulusal egemenlik adı verilen yeni bir biçime dönüşmüştür. Aynı süreç, demokrasinin yükselişini de beraberinde getirmiştir. Ancak modern çağlardaki demokrasi tecrübesi, Antik Yunan’daki ilk uygulamasından oldukça farklıdır. Modern dönemde, parlamentolar, demokrasinin hayata geçmesini sağlayan temel
kurumlardır. Yeni modeliyle demokrasi, ulusal egemenliğin halk tarafından seçilen temsilciler aracılığıyla kullanılması anlayışına dayanır. Bu durum, halkın hem yönetici hem de yönetilen durumunda olmasını beraberinde getirmiştir. Zaman içinde parlamentoların düzenlendikleri alanlarda bir genişleme yaşanmıştır. Nitekim günümüzde yasalar çoğunlukla teknik bir içerik taşımaktadır. Ancak her şeye rağmen, demokrasinin gerçekten anlam ifade edebilmesi için en gerçekçi yol parlamentolardan geçmektedir.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Makaleler |
Authors | |
Publication Date | June 15, 2020 |
Published in Issue | Year 2020 Volume: 16 Issue: 58 |
Muhafazakar Düşünce Dergisi