Tarih boyunca devletlerin kurulmalarına veya yıkılmalarına paralel olarak yeni güç merkezleri oluşmuştur. Bu merkezler etrafında yeni şehirlerin doğması veyahut da mevcutların önem kazanması söz konusudur. Nitekim İslamiyet’in başlangıcında, o güne kadar dünya tarihi içeresinde dikkatlerden uzak kalmış olan Hicaz bölgesi, İslamiyet’in zuhuru, Hz. Muhammed ve ilk halifeler döneminde önemli bir güç merkezi haline gelmiş, yöredeki şehirler de buna paralel olarak gelişme göstermişlerdir. Bu değişme ve dolayısıyla da gelişmede esas faktör İslâmiyet olmuştur. Zira, VII. yüzyılda İslâm medeniyetinin ağırlık merkezi Hicaz ve kısmen Suriye olmuştur. Gelişmeleri kronolojik sıraya göre ele alacak olursak, bahsi geçen yüzyılın sonları ve VIII. yüzyılda İslâm medeniyetinin ağırlık merkezi Suriye, VIII. yüzyılın sonları ve IX. yüzyılda ise ağırlık merkezi Irak yönünde gelişecektir. Bu dönemde Bağdat devrin en büyük kültür, ilim ve siyaset merkezi haline gelmiştir. Bu değişmeler, İslamiyet’in zuhuru, Emeviler ve Abbasîlerin dönemlerinde oluşan güç merkezleri ile izah edilebilir. Türkler ’in İslamiyet’e girmeleri ile İran ve Batı Türkistan şehirleri ön plâna geçmiş, dinî ve pozitif ilimlerdeki buluş ve araştırmaları ile dünya literatürüne geçmiş olan ilim adamlarının yetiştiği şehirler arasında; Merv, Nişabur, Rey, İsfahan, Semerkant, Buhara, Taşkent ve diğer Batı Türkistan şehirleri yer almıştır. Bu gelişmelerin temelinde de Türkler ‘in İslamiyet’e geçişi yat: maktadır. Bahsi geçen yüzyılda İslâmiyet batıda Endülüs, doğuda Türkistan olmak üzere iki yönlü bir gelişme içerisindeydi. XIII. yüzyılda İse, Moğol hadisesi yüzyıla damgasını vurmuştur. Çünkü bu olay hemen bütün Asya'yı ilgilendirdiği gibi bilhassa Batı Türkistan ve Yakındoğu şehirlerinin kaderleri üzerinde de etkili olmuştur.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Eğitim Üzerine Çalışmalar |
Bölüm | İçindekiler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Mart 2015 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 1988 Cilt: 3 |