In the modern area, interpersonal relationship is more widespread than ever before. As a natural consequence, people speaking different languages live together in almost every society. Some of those who are unfamiliar with the language spoken in their place have experienced war, internal conflict, natural disaster, etc. consist of those who had to leave their original homeland for reasons. Some of them are people who are in a foreign country for short or long term for political, economic, educational, health, travel, tourism, etc. purposes. In addition, there are those who do not know the language used in the courts of the country of citizenship or who cannot express themselves in the language valid in the court. Such situations are frequently encountered in multinational states. It cannot be said that the relations of people who are foreign to the language of the country they live in with other members of the society are always within the rules of law. To put it more clearly, a person who is foreign to the language spoken in the country can be brought before the law as a perpetrator or a victim. The victim, who does not know the language used in the court or cannot express himself fully in this language, can seek his rights as a plaintiff, making it necessary to establish a healthy communication with the court. In the same situation, the defendant’s ability to fully defend against the accusations depends primarily on understanding the allegations against him and responding to these allegations with the language used in court. Failure of the plaintiff to prove his claim due to lack of language or incomplete defense of the defendant will lead to victimization. Linguistic insufficiency is also an obstacle to fair trial. The judge must listen to and fully understand the words of the plaintiff, defendant and witnesses in order to render an accurate judgment. If the judge does not understand the language spoken by any of the parties or witnesses in the case, the trial will be incomplete. When all these are taken into account, the fact that the plaintiff, the defendant or any of the witnesses is a foreigner reveals the need for an interpreter during the proceedings. In Islamic law, this need has been taken into account since the firs periods, and people who can act as translators at various levels of the state have been found. In this study, the role of the interpreter in Islamic law of reasoning and its contribution to fair reasoning have been tried to be determined. In the study, primarily the concepts of translation and interpreter were emphasized, and the conditions the Islamic jurists sought in an interpreter and the necessity of an interpreter were discussed, based on their importance in Islamic law of reasoning. Then, the approaches to the legal status of the interpreter were examined. As a result of the examination, it was seen that some jurists accepted the status of interpreter as “witness” and some of them as “messenger”. If any of the parties or witnesses to the case does not know the language used in court, the use of an interpreter will make a significant contribution to the proceedings. In the study, these contributions are the translator’s providing equal opportunity in reasoning; the ability of the foreign plaintiff to present his claims and evidence to the court in full with the help of an interpreter; the defendant is aware of the charges against him, and is able to make his defence accordingly; the effect of the translator on the judgment of the judge is discussed in terms of its aspects. The study is based on Islamic law of reasoning. In addition, the situation of the translator in international conventions and the Turkish legal system has been pointed out, and comparisons have been made between Islamic law and positive law when appropriate.
Islamic Law justice Equality Adjudgment Interpreter Witness.
Modern çağda kişilerarası ilişkiler, hiç olmadığı kadar geniş alana yayılmıştır. Bunun doğal bir sonucu olarak neredeyse her toplumda farklı dili konuşan insanlar bir arada yaşamlarını sürdürmektedir. Bulunduğu yerde konuşulan dile yabancı olanlardan bir bölümü savaş, iç çatışma, doğal âfet vb. nedenlerle asıl vatanını terk etmek zorunda kalanlardan oluşmaktadır. Bir bölümü ise siyasi, ekonomik, eğitim, sağlık, seyahat, turizm vb. amaçlarla kısa ya da uzun süreli yabancı bir ülkede bulunan kimselerdir. Ayrıca vatandaşı olduğu ülkenin mahkemelerinde kullanılan dili bilmeyen ya da mahkemede geçerli olan dil ile kendini ifade edemeyecek durumda olanlar vardır. Çok uluslu devletlerde bu tür durumlara sıklıkla rastlanmaktadır. Bulunduğu ülkenin diline yabancı olan kişilerin toplumun diğer fertleriyle olan ilişkilerinin her zaman hukuk kuralları içerisinde olduğu söylenemez. Daha açık bir ifadeyle ülkede konuşulan dile yabancı olan kimse fail ya da mağdur olarak hukuk karşısına çıkabilmektedir. Mahkemede kullanılan dili bilmeyen ya da bu dilde kendisini tam ifade edemeyen mağdurun davacı olarak hakkını arayabilmesi, mahkeme ile sağlıklı bir iletişim kurmasını zorunlu kılmaktadır. Aynı durumdaki davalının da suçlamalara karşı savunmasını tam yapabilmesi öncelikle hakkındaki iddiaları anlamasına ve bu iddialara mahkemede kullanılan dil ile cevap vermesine bağlıdır. Dil yetersizliği sebebiyle davacının iddiasını ispat edememesi veya davalının savunmasını eksik yapması mağduriyete yol açacaktır. Dil yetersizliği, adil yargılamanın da önünde engeldir. Hâkim, isabetli bir hüküm için davacı, davalı ve tanıkları dinlemeli ve bunların sözlerini tam olarak anlamalıdır. Zira hâkim, davanın taraflarından ya da tanıklardan herhangi birinin konuştuğu dili anlamıyorsa, muhakeme eksik yapılmış olacaktır. Tüm bunlar dikkate alındığında davacı, davalı veya tanıklardan herhangi birinin yabancı olması, muhakeme sırasında tercümana ihtiyaç olduğunu ortaya koymaktadır. İslâm hukukunda ilk dönemlerden itibaren bu ihtiyaç dikkate alınmış, devletin çeşitli kademelerinde tercümanlık yapabilecek kişiler bulundurulmuştur. Bu çalışmada İslâm muhakeme hukukunda tercümanın rolü ve adil muhakemeye katkısı belirlenmeye çalışılmıştır. Çalışmada öncelikle tercüme ve tercüman kavramları üzerinde durulmuş, İslâm muhakeme hukukundaki önemine binaen İslam hukukçularının tercümanda aradıkları şartlar ve tercümanın gerekliliği ele alınmıştır. Daha sonra tercümanın hukuki statüsüne yönelik yaklaşımlar incelenmiştir. Bu inceleme neticesinde fakihlerden bir kısmının tercümanı “şahit” bir kısmının ise “haberci” statüsünde kabul ettikleri görülmüştür. Davanın taraflarından herhangi biri ya da şahitler mahkemede kullanılan dili bilmediğinde tercüman kullanmak, muhakemeye önemli katkılar sağlayacaktır. Çalışmada bu katkılar tercümanın muhakemede fırsat eşitliği sağlaması; tercüman yardımıyla yabancı davacının iddia ve delillerini mahkemeye tam olarak sunabilmesi; davalının hakkındaki suçlamalardan, aleyhine sunulan delillerden haberdar olması ve buna göre savunmasını yapabilmesi; tercümanın hâkimin hükmüne etkisi yönlerinden ele alınmıştır. Çalışma İslâm muhakeme hukuku eksenli yapılmıştır. Bununla birlikte tercümanın uluslararası sözleşmelerde ve Türk hukuk sistemindeki durumuna işaret edilmiş, yeri geldikçe İslâm hukuku ile pozitif hukuk arasında mukayeseler yapılmıştır
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Islamic Law |
Journal Section | Research Articles |
Authors | |
Publication Date | October 20, 2023 |
Submission Date | July 4, 2023 |
Published in Issue | Year 2023 |