Bu çalışma, filozoflar ve mantıkçılar tarafından yüzyıllardır tartışılan ünlü bir mantıksal problem olan yalancı paradoksuna anlamsal bir çözüm sunmaktadır. Yalancı paradoksu, "Bu ifade doğru değildir" şeklindeki kendine gönderme yapan bir ifadede somutlaşmaktadır. Bu ifade, doğru veya yanlış olarak tutarlı bir şekilde sınıflandırılamadığı için bir çelişki ortaya çıkarmaktadır. Eğer ifade doğruysa, yanlış olduğunu iddia ettiği için doğru olamaz; eğer yanlışsa, doğru olduğunu iddia ettiği için yine bir çelişki yaratmaktadır. Bu çelişki, mantık, dil ve doğruluğun doğası hakkında temel sorular ortaya atmaktadır. Bunun için öncelikle klasik mantığın temel direklerinden biri olan çelişmezlik ilkesinin anlaşılması gerekmektedir. Aristoteles'e kadar uzanan bu ilke, bir önermenin aynı anda hem doğru hem de yanlış olamayacağını savunmaktadır. Yalancı paradoksu bu ilkeyi ihlal eder gibi göründüğünden, çelişmezlik ilkesini reddetmenin veya yeniden ele almanın paradoksu çözmeye yardımcı olup olmayacağı bir sorun olarak önümüzde durmaktadır. Ancak, burada amaç, bu ilkenin kesin olarak kabul edilmesi veya reddedilmesi değil, alternatif bir çözüm arayışı sunmaktır. Bu bağlamda yalancı paradoksunu anlamak için, formel mantıktan anlamsal bir çözüm yoluna geçiş yaparak farklı bir bakış açısı önerilmektedir.
Önerilen anlamsal çözüm, yalancı paradoksunun ne ifade ettiği ve neyi ifade edemediği üzerinde durmaktadır. Paradoks, yalnızca bir mantık bulmacası değildir; aynı zamanda dilin yapısı ve anlamın sınırları ile ilgili daha derin sorunları yansıtmaktadır. Yalancı paradoksu anlam açısından değerlendirildiğinde, klasik doğru-yanlış kategorilerine uygun bir şekilde değerlendirilememektedir. Bu tür ifadeler, anlam açısından mantıksal sistemler içerisinde tam olarak yer bulamayabilir ve bu nedenle doğru veya yanlış olarak sınıflandırılamayabilir. Bu nedenle “kendine göndermeli” yapının bu çözümde önemli bir yeri vardır. Yalancı paradoksu, kendi doğruluğunu veya yanlışlığını belirten kendine göndermeli ifadeden oluşmaktadır. Ancak, bu tür kendine göndermeli ifadeler, mantıksal çerçevelerde anlamın nasıl işlendiği konusunda sorunlar yaratmaktadır. Anlamsal yaklaşım, bu tür ifadelerin yalnızca mantıksal kategorilerden ziyade dilsel ve anlamsal yapıları açısından değerlendirilmesi gerektiğini savunmaktadır. Böylelikle, yalancı paradoksunun doğru veya yanlış olup olmadığını belirlemeye çalışmak yerine, bu ifadelerin anlam taşıyıp taşımadığı sorgulanmalıdır.
Bu bağlamda burada, dilin sınırlarına ilişkin çıkarımlar da ele alınmaktadır. Yalancı paradoksu, bu açıdan, doğal dilin anlam sınırlarını ortaya koyan bir örnek olarak görülmektedir. Paradoks, geleneksel doğruluk değeri atamalarıyla değerlendirilemez, çünkü kendisi bu tür değerlendirmelerin dışında kalmaktadır. Bu durumda, paradoksun yarattığı çelişki mantıksal bir sorun değil, dilin kendine göndermeli yapılarla nasıl başa çıktığına dair bir sorundur. Nihayetinde bu çalışmada sunulan anlamsal çözüm, yalancı paradoksunu yalnızca mantıksal bir çelişki olarak değil, aynı zamanda anlamın sınırlarıyla ilgili bir problem olarak yeniden çerçevelemektedir. Paradoksun ne ifade ettiğine ve neyi ifade edemediğine odaklanıldığında bu tür ifadeler, klasik doğruluk ve yanlışlık kategorilerinin dışında kalmaktadır. Bu perspektif, dilin kendisiyle nasıl anlam oluşturduğu ve özellikle kendine göndermeli ifadelerin nasıl ele alınması gerektiği konusunda yeni tartışmalara kapı açmaktadır. Bu bağlamda, yalancı paradoksu yalnızca çelişmezlik ilkesine bir meydan okuma değil, aynı zamanda dilin karmaşık ve kendine göndermeli fikirleri ifade etme kapasitesine yönelik derin bir soruşturmadır.
Çalışmam, özgün olmakla birlikte, tüm süreçlerde araştırma ve yayın etiğine, etik kurallara ve bilimsel atıf gösterme ilkelerine uygundur.
Destekleyen kurum bulunmamaktadır.
Teşekkür ederim
This study presents a semantic solution to the famous logical problem, the liar paradox, which has been debated by philosophers and logicians for centuries. The liar paradox is embodied in a self-referential statement such as “This statement is not true”. This statement creates a contradiction, as it cannot be consistently classified as either true or false. If the statement is true, it cannot be true because it claims to be false; if it is false, it creates a contradiction by claiming to be true. This contradiction raises fundamental questions about logic, language, and the nature of truth. To address this, it is essential first to understand the principle of non-contradiction, one of the cornerstones of classical logic. Tracing back to Aristotle, this principle asserts that a proposition cannot be both true and false at the same time. Since the liar paradox appears to violate this principle, the question arises as to whether rejecting or revisiting the principle of non-contradiction could help resolve the paradox. However, the aim here is not to definitively accept or reject this principle but to offer an alternative solution. In this context, a shift from formal logic to a semantic solution is proposed to gain a new perspective on the liar paradox.
The proposed semantic solution focuses on what the liar paradox expresses and what it cannot express. The paradox is not merely a logical puzzle but also reflects deeper problems related to the structure of language and the limits of meaning. When evaluated from the perspective of meaning, the liar paradox cannot be adequately classified within the traditional categories of truth and falsehood. Such statements may not find a proper place within logical systems in terms of meaning and, thus, may not be classified as either true or false. As a result, the “self-referential” nature of the paradox plays a crucial role in this solution. The liar paradox consists of a self-referential statement that declares its own truth or falsehood. However, such self-referential statements cause problems in how meaning is processed within logical frameworks. The semantic approach argues that these kinds of statements should be evaluated in terms of their linguistic and semantic structures rather than solely within logical categories. Therefore, instead of trying to determine whether the liar paradox is true or false, the question should be whether such statements carry any meaning.
In this context, implications concerning the limits of language are also addressed. From this perspective, the liar paradox can be seen as an example that reveals the boundaries of meaning in
natural language. The paradox cannot be evaluated with traditional truth-value assignments because it lies outside such evaluations. In this case, the contradiction produced by the paradox is not a logical problem but a problem of how language deals with self-referential structures. Ultimately, the semantic solution presented in this study redefines the liar paradox not merely as a logical contradiction but as a problem related to the limits of meaning. By focusing on what the paradox expresses and what it cannot express, such statements fall outside the classical categories of truth and falsehood. This perspective opens new discussions on how language itself creates meaning and how self-referential statements, in particular, should be handled. In this sense, the liar paradox is not only a challenge to the principle of non-contradiction but also a deep inquiry into the capacity of language to express complex and self-referential ideas.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Philosophy of Logic, Logic |
Journal Section | Research Article |
Authors | |
Early Pub Date | December 26, 2024 |
Publication Date | December 30, 2024 |
Submission Date | October 21, 2024 |
Acceptance Date | November 19, 2024 |
Published in Issue | Year 2024 Issue: 53 |