Tendency of percepting the universe brought by our age has an anthropocentric character and creates a
dogma towards individual freedom. Although people with this faith see themselves dominant on all of
their activities and influences, what they find out is a system, which totally captures their freedom and
they are not capable of changing it. Since they lack of codes determining how they would act against this
situation, they are dragged by their emotions and ambitions, and finally embed in a captivity they
presume freedom. Against this perception, there is a holistic comprehension of the World, that claims
all of the incidents and phenomena become fact by natural or divine determination. Spinoza’s doctrine
that hypostatizes only one substance is an important example that expresses this perception. If we affirm
the existence of God or Nature as the only one substance, the perception of the human remain incapable
to interpret the universe and all of the moral judgements become invalid. The events and the phenomena
condemned with injustice and evilness constitute a web of obligations from the height of God; the one
entity itself is composed of the interactions of power. In this direction, the ethic doctrine of Spinoza is
based upon the concept of power. At the case, all of the creations are dependent on the natural
determination, everyone act according to their power and deserve everything their power reach. Humans
attain actual freedom, only if they comprehend the web of obligation they are in and find the codes for
their actions. One of the movie examples manifests most effectively this ethic doctrine based upon the
power and the right arose from the obligation is Apocalypse Now (F.F. Coppola, 1979). This unanthropocentric
doctrine is uttered by the protagonists in godlike positions. In this direction, aforesaid
film is subjected to character-based text analysis and the way of concretising of a philosopical doctrine
in cinema is examined.
Çağımız dünyasının getirdiği evreni algılama eğilimi, insan-merkezli bir karakter taşır ve bireysel özgürlüğe yönelik bir inanç doğurur. Bu algıya sahip kişiler bir yandan, kendilerini tüm eylem ve etkilenimlerine tümüyle egemen olarak görse de, karşılarında buldukları, her yönüyle onları tutsak eden, değiştiremeyecekleri bir dünyadır. Burada nasıl eyleme geçeceklerine yönelik yasalardan yoksun oldukları için duygu ve tutkuları tarafından sürüklenir, özgürlük sandıkları bir tutsaklığa gömülürler. Bunun karşısında ise; tüm olay ve olguların doğal ya da tanrısal belirlenimce gerçekleştiğini savlayan bütüncül bir dünya algısı vardır. Spinoza’nın tek bir tözün varlığını kabul eden öğretisi, bu algıyı dışavuran önemli bir örnektir. Tek bir töz olarak Doğa ya da Tanrı[1]’nın varlığı kabul edildiğinde, insana ait kavrayış, evreni yorumlamak için yetersiz kalır ve insana ait tüm yargılar geçersizleşir. Kötülük ya da haksızlıkla suçlanan olay ve olgular, tanrısal bir konuma erişilince ancak bir zorunluluklar ağı oluşturur; tek varlığın kendisi de buradaki güç etkileşiminden ibarettir. Bu doğrultuda, Spinoza’nın etik öğretisi de güç kavramı temelinde yükselir. Tüm varlıkların doğal belirlenime tabi olduğu durumda herkes gücü uyarınca davranır ve gücünün ulaştığı her şeyi hakeder. İnsan ancak içinde bulunulan zorunluluk ağını kavradığında eylemlerinin yasalarını bularak edimsel özgürlüğe ulaşır. Zorunluluktan çıkan güç ve hak kavramlarına dayalı bu etik öğretinin en etkili biçimde dışavurulduğu örneklerden biri Kıyamet (Apocalypse Now, F.F. Coppola, 1979) filmidir. İnsan-merkezli olmayan bu öğreti, filmde tanrısal bir konuma yerleştirilen başkarakterlerce dile getirilmiştir. Bu doğrultuda, söz konusu film, karakter odaklı bir metin analizine tabi tutularak felsefi bir öğretinin sinemada somutlaşma şekli irdelenmiştir.
Diğer ID | JA37HB22JM |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Aralık 2016 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2016 Cilt: 1 Sayı: 2 |