Vilém
Flusser, kültür tarihinin ilerleyişini somuttan soyuta doğru bir yabancılaşma
süreci olarak kavrayan beş seviyeli bir model önerir: 1) Dört boyutlu bir
uzay-zaman sürekliliğinin somut deneyimi, 2) kavranabilir nesneleri içeren üç
boyutlu durum, 3) geleneksel imgelerle karakterize iki boyutlu gözlem ve
imgelem seviyesi, 4) doğrusal metinlerle karakterize tek boyutlu tarihsel
seviye ve 5) teknik imgelerle karakterize boyutsuz hesaplama ve veri-işlem
seviyesi. Teknik imgeler ve geleneksel imgeler, somut deneyimden yabancılaşmanın
tamamen farklı türleridir. Teknik imgelerin ‘gerçekçiliği’, teknik imge
üreticilerinin niyetlerine bağlı olarak yanıltıcıdır. Geleneksel imgeler,
dünyanın soyutlamalarıdır; teknik imgeler ise, evreni ve bilinci
somutlaştırmaktadır. Flusser’in modelinden yola çıkarsak, sinematografik imge,
soyutlamanın tersine işleyen somutlama sürecinin fenomenolojik tamamlayıcısıdır:
Soyutlanan dört boyut, yeniden somutlanmıştır. Bu da onu, dil ötesi bir düşünce
biçimi olarak en yetkin arabuluculardan biri kılar. Deleuze’ün imge taksonomisi
ve Flusser’in medya kuramı birlikte okunduğunda sinematografik imgenin dil
ötesi bir düşünce biçimi olarak imkanları daha güçlü bir temelde düşünülebilir
hale gelmektedir.
Vilém
Flusser suggested a five-step model that grasps the process of cultural
history as an alienation from the concrete to the abstract: 1) Concrete
experience of four-dimensional
space-time continuum, 2) three-dimensional situation comprising graspable
objects, 3) two-dimensional observation and imagination
level characterized by traditional images 4) one-dimensional historical
level characterized by linear text and 5) dimensionless
calculation and computation level characterized by technical images. Technical images and traditional images arise from
completely different kinds of distancing from concrete experience. The ‘realism’ of technical images is misleading depending on
the intentions of the producers of technical images. Traditional images are
abstractions of world, but technical
images makes the
universe and consciousness concrete. If we based on Flusser’s model, since the cinematographic
image make four dimensions concrete, it is the phenomenological complement of
the concretisation process. This makes it one of the most competent medium as a
way of thinking, beyond language. When
Deleuze's image taxonomy and the media theory of Flusser are read together, the
possibilities of cinematographic image as an out-of-language thinking way are
becoming more conceivable.
Vilém Flusser hareket imge zaman imge temsil krizi soyutlama Gilles Deleuze Henri Bergson sinematografik imge
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | İletişim ve Medya Çalışmaları, Felsefe |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 10 Mayıs 2019 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2019 Özel Sayı (1) Mayıs 2019 |