Tüm canlılar için kaçınılmaz son olan ölüm, eski çağlardan bu yana bireyin zihninde önemli bir sorun olarak yer almaktadır. Tüm insanlık ölümden, onun soğuk yüzünden çekinmekte ve korkmaktadır. Ölümün bir son ya da yeni bir başlangıç olup olmadığı inanış biçimlerine göre farklılaşmakta ve değişikliğe uğramaktadır. Ölüm bir son ya da yeni bir hayatın başlangıcı da olsa ölümün kesin olarak gerçekleşeceği düşüncesi, insanlık için arzulanan bir durum değildir. Birey tarihten bu yana ölümsüz olma hayalleri kurarak yaşamıştır. Ölüm ve ölümsüzlük düşüncesi felsefenin de önemli konuları arasında kendine yer bulmuştur. Platon’dan başlayarak birçok felsefeci ölümü beden ve ruh bağlamında ele alarak bedeni ölümlü ruhu ise ölümsüz olarak değerlendirmiştir. Yaşanan toplumsal dönüşümler, bilim ve teknolojinin ilerlemesi ölüm ve ölümsüzlük düşüncesinin de değişime uğramasını sağlamıştır. Ölümsüzlük günümüzde henüz bulunamamış olsa da gelişen biyoteknoloji, nöro teknoloji, enformasyon teknolojisi, nanoteknoloji gibi teknolojiler sayesinde insan, yaşlanma, hastalıkları bertaraf etme, yaşam ömrünü uzatma hatta ölüme çare bulma mücadelesi içine girmiş böylece ölümsüzlük düşüncesi de dönüşüme uğramıştır.
Birey günümüzde teknolojik ürünlerin yardımıyla vücuda entegre edilebilen ürünler sayesinde hibrit bedenler (hybrid-body) oluşturarak yaşamı sonsuz kılma çabasını halen devam ettirmektedir. Bu anlamda çalışmanın amacı, teknolojik gelişmeler ışığında bireyin ölümsüz olma çabasını teknolojik gelişmeler, kültürel kodlar ve gelecek öngörülerinin birer yansıması durumunda olan sinema anlatıları bağlamında okumaktır. Bu amaçla yönetmenliğini Neill Blomkamp’ın yaptığı Elysium (Elysium: Yeni Cennet, 2013) ve Leigh Whannell’in Upgrade (Yükselme, 2018) adlı anlatıları nitel metin çözümlemelerinden biri olan betimsel analiz yöntemi ile incelenmiştir. Çalışma sonucunda her iki anlatıda da nanoteknoloji, nöroteknoloji gibi gelişmeler sayesinde hibrit bedenler vasıtasıyla insan ömrünün uzatılabileceği hatta ölümsüz olabileceği bulgulanmıştır.
The inevitable fate of death, applicable to all living beings, has been a significant concern in the individual's mind since ancient times. Humanity, as a whole, harbors apprehension and fear towards the cold countenance of death. The interpretation of whether death signifies an end or a new beginning varies according to different belief systems, undergoing transformations and modifications. Regardless of whether death is perceived as a conclusive endpoint or the initiation of a new life, the notion of its inevitable occurrence is not a desirable circumstance for humanity. Throughout history, individuals have aspired to attain immortality, nurturing dreams of transcending the confines of mortality. The contemplation of death and immortality has found its place among the significant themes of philosophy. Starting with Plato, many philosophers have approached death by considering the body and soul, evaluating the body as mortal and the soul as immortal. Social transformations and the progress of science and technology have led to changes in the conception of death and immortality. Although immortality has not yet been achieved in contemporary times, advancements in biotechnology, neurotechnology, information technology, nanotechnology, and similar fields have propelled humanity into a struggle to overcome aging, eliminate diseases, extend lifespan, and even find solutions to mortality. Consequently, the concept of immortality has undergone a transformation in the face of these developments.
In contemporary society, individuals continue their efforts to achieve immortality by creating hybrid bodies through products that can be integrated into the body with the aid of technological advancements. In this context, the purpose of this study is to examine, within the framework of cinematic narratives, the individual's quest for immortality in light of technological developments, cultural codes, and future projections. To achieve this goal, the narratives Elysium (2013), directed by Neill Blomkamp, and Upgrade (2018), directed by Leigh Whannell, were subjected to descriptive analysis using the qualitative method of textual analysis. The findings of the study reveal that in both narratives, advancements such as nanotechnology and neurotechnology suggest the possibility of extending human life and even achieving immortality through hybrid bodies.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Film Eleştirisi, Sinema ve Estetik |
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 16 Aralık 2024 |
Yayımlanma Tarihi | |
Gönderilme Tarihi | 4 Mart 2024 |
Kabul Tarihi | 23 Ekim 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Sayı: 18 |