Günümüzde Türkiye’de aktif bir biçimde faaliyette bulunan Nakşibendiyye tasavvuf hareketinin önemli bir kısmının silsilesi, Bitlis’teki tekkelere dayanmaktadır. XIX. yüzyılın sonlarında kurulan Hizan ve Norşin tekkeleri, Nakşî-Hâlidîliğin merkezlerinden olmuştur. Bölgede Hâlidî tasavvuf meşrebinin öğretilerini yaygınlaştıran ve derin izler bırakan bu merkezleri tanımadan, toplumun dinî ve sosyal değerlerini anlamak mümkün değildir. Osmanlı’nın son çeyreğinde, toplumun dinî ve sosyal yapısında güçlü bir biçimde etkili olmuş bu tekkelere dair birincil kaynak niteliğindeki eserler sınırlıdır. Çalışmada, bu tür birincil kaynaklardan sayılan ve “Hazret” lakaplı Şeyh Muhammed Diyâuddin Norşinî’ye (ö. 1924) nispet edilen bir risâle ele alınmıştır. Müstensih eserin kapağında; ” هذه رسالة الّفها مولانا حضرة الشّيخ محمد ضياء الدّين في ترجمة آبائه ومناقبهم (bu risâleyi Mevlânâ Hazreti eş-Şeyh Muhammed Diyâuddin telif etmiştir. Atalarının hayatları ve menkıbeleri hakkındadır.)” ifadelerine yer vermiştir. Hazret, eserine bir isim vermese de dîbâcede ve bölüm başlarında sıklıkla “menâkıb” ifadesini kullanmıştır. Bu da eserin bir menkıbe türü olduğunu göstermektedir. Hazret eserinin ilk bölümünde, Norşin tekkesinin kurucusu babası Şeyh Abdurrahman-ı Tâğî’nin (ö. 1886) hayatını menkıbeleriyle birlikte aktarmaktadır. Bu bağlamda Şeyh Abdurrahman’ın atalarına, hayatına ve tasavvufa yönelmesine dair mühim malumat vermektedir. Sonraki bölüm de ise Şeyh Abdurrahman-ı Tâğî’nin mürşidi ve Hizan dergahının kurucusu Seyyid Sıbgatullah Arvâsî’yi (ö. 1870) anlatmaktadır. Bu kapsamda Arvâsî’nin şeyhleri, çocukları, halifeleri ve irşadıyla ilgili bilgi vermektedir. Bu iki sûfînin halife ve müridlerinden bahsederken birçok ulemâ ve meşâyihi zikretmektedir. Neticede eser, Hizan ve Norşin’deki tekkeler ile bu tekkeleri temsil eden onlarca ulemâ ve meşâyihi tanıtmaktadır. Bu zatlar, Doğu ve Güneydoğu tasavvufuna yön verdiklerinden, eser bölgenin yakın tasavvuf tarihi açısından son derece önemlidir. Eseri diğer kaynaklardan ayıran en belirgin özelliği ise bizzat bu bölgede şeyhlik yapmış Norşin tekkesinin postnişîni Şeyh Muhammed Diyâuddin tarafından yazılmasıdır. Hazret, eserinde ailesine değinirken öncelikle kökeni üzerinde durur. Bununla ilgili, Siirt’in Şirvan ilçesinden Bitlis’in İspahirt nahiyesine göç ettiklerine, burada Mirânete Hanımın aileye bir medrese inşa ettiğine ve Şeyh Abdurrahman’ın burada ders verdiğine temas eder. Yine ailenin öteden beri tasavvufla hemhal olduğunu ve bu münasebetle mâlâ sofiyân (sûfîlerin evi) diye şöhret bulduğuna değinir. Daha sonra ağırlıkla babası Şeyh Abdurrahman Tâğî’nin ilim tahsili aldığı yerlerden ve hocalardan bahseder. Şeyh Abdurrahman Tâğî’nin tasavvufa yöneliş serüvenini anlatırken bir bölüm de Seyyid Sıbgatullah Arvâsî’ye ayırır. Hazret’in Şeyh Abdurrahman Tâğî’nin şeyhine olan muhabbetine dair notları ilgi çekicidir. Bu zatlardan bahsederken de bölgedeki birçok âlime dair önemli hatıraları kaydeder. Dönemle ilgili aktarılan olay ve olguları incelediğimizde, Norşin ve Hizan merkezlerinin güçlü olmasının arka planındaki etkenleri görebilmekteyiz. Bu durum iki husus ile açıklanabilir: Birincisi; tekkeleri kuran şeyhlerin aldıkları tasavvufî eğitimdir. Bu şeyhler, farklı meşreplere sahip değişik kişilerden derin ve kâmil bir tasavvufî eğitim almışlardır. Manevî eğitimde bir yerde karar kılmamış, sürekli kendilerini geliştirmişlerdir. Bundan ötürü insanları etrafında toplayabilen kâmil u mükemmil birer mürşid olmuşlardır. İkinci husus; tasavvufî eğitimi zâhir-bâtın ekseninde muhabbet ile tatbik etmeleridir. Menkıbelere göre bu tekkelerdeki sûfîler, manevi hallerin zevkini elde ettiklerinde, tamamen bu âleme yönelmiş ve dünya işlerini ikinci planda bırakmışlardır. Onların hallerinden etkilenen insanlar, onlara güvenmiş ve muhabbetle yönelmişlerdir.
Today, a significant part of the Naqshbandiyya representatives active in Türkiye is based on the dervish lodges (takka) in Bitlis. The Hizān and Nūrshīn, which were established in the late nineteenth century, became the centers of Naqshī-Khālidiyya school. It is not possible to understand the religious and social values of the society without recognizing these centers that spread the teachings of the Khālidī sufism and left deep traces in the region. In the last quarter of the Ottoman Empire, the primary sources of these dervish lodges, which had a strong influence on the religious and social structure of the society, are limited. In this study, a treatise attributed to Sheikh Mohammed Ḍiyāuddīn Nūrshīnī (d. 1924), nicknamed "Hazret" and considered as such primary sources, is discussed. Although Hazrat did not give a name to his work, he often used the term "Manāqib" in the dībāja and at the beginning of the chapters. This shows that the work is a type of biographies of holy people (Manāqib). In the first part of his work, Hazrat narrates the life of Sheikh 'Abd al-Raḥmān al-Tāghī (d. 1886), the founder of the Nūrshīn dervish lodge, together with his Manāqib. In this context, it gives important information about Sheikh 'Abd al-Raḥmān's ancestors, his life and his orientation to sufism. In the next section, he talks about Sayyid Sibghatullāh al-Ārwāsī (d.1870), the murshid (spiritual guide) of 'Abd al-Raḥmān al-Tāghī and the founder of the Hizān dervish lodge. In this context, it gives information about Ārwāsī's sheikhs, children, caliphs and his irshad. While talking about the caliphs and disciples of these two sufis, he mentions many ʿUlamāʾ and sheikhs. As a result, the work introduces the dervish lodges in Hizān and Nūrshīn and the tens of ʿUlamāʾ and sheikhs representing these lodges. The work is extremely important in terms of the recent sufi history of the region, as these individuals gave direction to Turkey's Eastern and Southeastern sufism. The most distinctive feature of the work, which distinguishes it from other sources, is that it was written by Sheikh Mohammed Ḍiyāuddīn, the sheikh of the Nūrshīn dervish lodge. When we examine the events and facts about the period, we can see the factors behind the strength of the Nūrshīn and Hizān centers. It is concluded that situation can be explained by two aspects: The first; It is the sufism education received by the sheikhs who founded the dervish lodges. These sheikhs received a deep and perfect sufi education from different people with different dispositions. They did not settle on a place in spiritual education, they constantly improved themselves. For this reason, they have become perfect murshids who can gather people around them. The second point is that they practiced sufism education on the axis of the zāhir and the bātin, with affection. According to the Manāqib, when the sufis in these dervish lodges attained the pleasure of spiritual states, they completely turned to spirituality and left worldly affairs in the background. People affected by their condition trusted them and turned to them with affection.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Sufism |
Journal Section | RESEARCH ARTICLES |
Authors | |
Early Pub Date | December 10, 2023 |
Publication Date | December 15, 2023 |
Submission Date | July 9, 2023 |
Acceptance Date | November 19, 2023 |
Published in Issue | Year 2023 |
Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.