Hz. Peygamber’in vefatından itibaren Müslümanların nasıl ve kimler tarafından yönetileceği meselesi hakkında tartışmalar çıkmış ve bu minvalde farklı yaklaşımlar ve teoriler ortaya çıkmıştır. Bu yaklaşım ve teorilerden özellikle iki tanesi İslâm siyaset tarihinde ön plana çıkmış ve büyük kitleler tarafından benimsenmiştir. Bunlardan ilki Müslümanların çoğunluğunu oluşturan Sünnî dünyanın benimsediği hilâfet teorisi, ikincisi ise Sünnîlerden sonra ikinci büyük Müslüman kitleyi oluşturan Şîa’nın savunduğu imâmet teorisidir. Sünnî düşüncede hilâfet meşruiyetini Müslüman toplumun temsiliyetinden veya güce dayalı biatinden alırken, Şîî düşüncede imâmet meşruiyetini belli bir ailenin/Ehl-i beytin üyesi olarak ilâhi seçilmişlikten almaktadır. Bütün bir klasik dönem boyunca hem Sünnî hem de Şîî düşünce açısından bazı dokunuşlar dışında ana çerçevesiyle korunan söz konusu siyaset teorilerinin Modern dönemde kurulan ulus devletlerle birlikte uygulanabilirliğini kaybettiği anlaşılmıştır. Buna karşı Sünnî âlim ve düşünürler yoğun olarak İslâm’ın ruhuyla uyumlu ve Müslüman toplumun maslahatını koruyacak güncel yönetim modelleri arayışına girerken; nispeten daha geç ve az yoğunlukta olmak üzere Şîî fakihler de bir inanç meselesi olan İmâmet anlayışını sarsmayacak yeni siyaset modelleri üzerine düşünmüşlerdir. Nitekim çalışmamızın merkezinde yer alan Tenbîhü’l-ümme ve tenzîhü’l-mille adlı eser de Şîî çevrelerce müctehid kabul edilen Muhammed Mîrzâ en-Nâînî tarafından İran’da hüküm süren saltanat düzenine karşı Meşrutiyet Devrimi’ni desteklemek ve İslâmî bir anayasal düzenin esaslarını ortaya koymak üzere kaleme alınmış imâmet anlayışıyla uyumlu yeni bir siyaset teorisi denemesidir. Eserin İran Meşrutiyet Devrimi’nin manifestosu olarak addedilmesi ve Şîî siyaset nazariyesi açısından yeni bir başlangıç kabul edilmesi hasebiyle müstesna bir yere sahip olmasının yanı sıra müellifin meselelere yaklaşımında çoğunlukla Müslüman âlim ve aktivist kimliğiyle mezhepler üstü bir tutuma sahip olması, konuyla ilgili görüşlerini serdederken bütün bir Müslüman kitleyi muhatap alması ve bu minvalde ümmet kavramına çokça vurgu yapması, bir de modern siyasetin mesele ve kavramlarını İslâm kaynakları çerçevesinde ele alması onu genel İslâm siyaset nazariyesi açısından da önemli kılmaktadır. Buradan hareketle çalışmamızın esas amacı zikri geçen eserin genel İslâm siyaset nazariyesi açısından önemine dair çeşitli mülahazalarda bulunmak, temel hedef ise eserin ülkemiz bilim adamları tarafından bu yönüyle de bilinmesine katkı sunmaktır. Bu amacı ve temel hedefi gerçekleştirmek üzere ilk olarak eser ve müellifi hakkında bazı bilgiler sunulmuş ve daha sonra ise eserin içeriğinden hareketle genel İslâm siyaset nazariyesi açısından önemi incelenmiştir. Araştırmanın sonucu itibariyle Tenbîhü’l-Ümme ve tenzîhü’l-mille adlı eserin müellifi Müslümanların tarihi siyaset tecrübesini mezhep kimliğinden bağımsız olarak bütüncül bir şekilde değerlendirerek emperyalizme ve İslâm coğrafyasında hüküm süren despot yönetimlere karşı Müslüman ortak kimliğine ve ümmetin birliğine vurgu yapmıştır. Katı imâmet anlayışına dayalı Şîî siyaset nazariyesini esneterek Sünnî düşünceye benzer bir teori geliştirmiş ve bu şekilde fakihlere imamlara vekâleten siyasî işleri idare etme yetkisi ve toplumsal meselelere doğrudan müdahil olma alanı açmıştır. Modern devlet ve siyaset anlayışını İslâm’ın genel ilkeleriyle bağdaştırmaya çalışmış ve Müslümanların içerden gelen despotizm ve dışardan gelen sömürgeci düzenlerden nasıl kurtulacaklarına dair çeşitli çözüm önerileri sunmuştur.
Since the passing of the Prophet Muhammad, debates have arisen concerning the governance of Muslims and the legitimate authority to lead them. Within Islamic political thought, two primary theories have gained prominence and been embraced by large Muslim communities. The first is the caliphate theory, supported by the Sunni majority, and the second is the imamate theory, upheld by the Shia, the second-largest group in Islam. In Sunni doctrine, the caliphate’s legitimacy stems from the representation of the Muslim community or allegiance granted through power and authority. Conversely, Shia doctrine asserts that the imamate derives its legitimacy from divine selection, limited to members of the Ahl al-Bayt (the Prophet’s family). Throughout the classical period, both theories largely retained their foundational frameworks despite occasional adjustments. However, the rise of modern nation-states rendered these traditional theories increasingly impractical and less applicable. In response to these shifts, Sunni scholars and thinkers actively sought governance models aligned with Islamic principles that could address the challenges of modernity while safeguarding the interests of Muslim societies. On the other hand, Shia jurists were slower and less vigorous in formulating alternative political models, as the imamate remains a fundamental tenet of Shia faith. Amidst these developments, Muhammad Mîrzâ en-Nâînî emerged as a prominent Shia thinker who sought to bridge these gaps. His seminal work, Tanbīh al-Umma wa Tanzīh al-Milla, represents a groundbreaking effort to reconcile the concept of imamate with modern political ideas. Written during the Constitutional Revolution in Iran, the book advocates for an Islamic constitutional order and challenges the prevailing sultanate system. It is widely regarded as the manifesto of the Iranian Constitutional Revolution and marks a significant evolution in Shia political theory. Nâînî's work is notable for its supra-sectarian perspective. Writing as a Muslim scholar and activist, he addresses a broad Muslim audience and emphasizes the unity of the ummah (Muslim community). The book integrates modern political concepts within the framework of Islamic sources, thereby offering a unique approach to Islamic political theory. By doing so, it underscores the broader relevance of the work beyond Shia contexts, contributing to the discourse on Islamic political thought as a whole. This study aims to highlight the importance of Tanbīh al-Umma wa Tanzīh al-Milla in the broader context of Islamic political theory. A secondary goal is to promote awareness of this work among scholars in other regions. To achieve these objectives, the study first provides an overview of the author and the work, then examines its significance within Islamic political thought. The findings reveal that Nâînî conducted a comprehensive analysis of the historical political experiences of Muslims, transcending sectarian divides. He emphasized the collective identity of Muslims and the unity of the ummah in the face of imperialism and despotic rulers. By adapting Shia political thought, particularly the rigid concept of imamate, he developed a theory that shares commonalities with Sunni perspectives. This adaptation allowed jurists to assume a role in political and social governance on behalf of imams. Furthermore, Nâînî sought to harmonize modern statecraft with Islamic principles, offering practical solutions to address internal tyranny and external colonial domination.
Islamic Law Naînî Tanbīh al-umma Shīʿa Islam Political Theory
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Islamic Law |
Journal Section | RESEARCH ARTICLES |
Authors | |
Early Pub Date | December 12, 2024 |
Publication Date | December 15, 2024 |
Submission Date | July 1, 2024 |
Acceptance Date | September 6, 2024 |
Published in Issue | Year 2024 |
Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.