The article deals with the life, mystical personality and religious-sufi views of Abdurrahman es-Sugūrī, the Naqshbandī Sheikh from Dagestan. In Dagestan, the Khalidiyya branch of Naqshbandiyya had the opportunity to spread with Molla Muhammed Yerakî Cemaleddin Gazikumukî. With the surrender of Sheikh Shamil after 1859, the Russians completely dominated the region and many Sūfis migrated to the Ottoman Empire. In this period when the Russian pressure was intensely felt on the Muslims, Abdurrahman es-Suguri did not leave the region and tried to continue his guidance activities as a Naqshbandī-Khalidī sheikh. Sugûrî, who draws attention with his works on Sūfism, his fatwas and practices on religious-sūfistic issues, became one of the symbol names of the region with his re-starting jihad against the Russians. Both in his life and after his death, many sufis attributed their silsila to him, and the name Sugûrî has been included in the Naqshbendi lineages that have survived in the Caucasus and other regions from history to the present. Studies generally focused on his biography and sufi personality, and the discussions around his becoming khalīfa and religious-sufi views were neglected. In the article, Sugûrî's life, his involvement in the tarīqa and his silsila were triad to be discussed. Discussions about whether Sugûrî was an authoized sheikh were included by referring to the primary sources dealing with the strata of the period. Finally, his works named Meşrabü'n-Nakşbendiyye and el-Kawl fî vucûbi'l-hicra 'ale'l-Muslim were handled with the method of content analysis and some determinations were made regarding the author's religious-sufi thoughts.
Makale Dağıstanlı Nakşbendî Şeyhi Abdurrahman es-Sugûrî’nin hayatını, tasavvufî şahsiyetini ve dinî-tasavvufî görüşlerini konu edinmiştir. Nakşbendîliğin Hâlidiyye kolu Dağıstan’da Molla Muhammed Yerakî ve Cemâleddin Gazikumukî ile yayılma fırsatı bulmuştur. 1859’dan sonra Şeyh Şâmil’in teslim olmasıyla birlikte Ruslar bölgeye tamamen hâkim olmuş, pek çok sûfî Osmanlı Devleti’ne hicret etmiştir. Rus baskısının Müslümanlar üzerinde yoğun olarak hissedildiği bu dönemde Abdurrahman es-Sugûrî bölgeden ayrılmayarak Nakşbendî-Hâlidî şeyhi olarak irşat faaliyetlerini sürdürmeye çalışmıştır. Tasavvufa dair yazdığı eserleri, dinî-tasavvufî konulardaki fetva ve uygulamalarıyla dikkat çeken Sugûrî Ruslara karşı tekrar ilan edilen cihat hareketindeki rolü sebebiyle de bölgenin sembol isimlerinden biri haline gelmiştir. Hem sağlığında hem de vefatından sonra pek çok sûfî kendi silsilesini ona nispet etmiş, tarihten günümüze Kafkaslarda ve diğer civar bölgelerde varlığını sürdüren Nakşbendî silsilelerinde Sugûrî adı yer almıştır. Araştırmalar genelde biyografisine ve tasavvufî şahsiyetine yoğunlaşmış olup, onun halifeliği etrafındaki tartışmalar ve dinî-tasavvufî görüşleri ihmal edilmiştir. Makalede Sugûrî’nin kısa biyografisi, tarikata intisabı ve silsilesi ele alınmaya çalışılmıştır. Dönemin tabakâtını ele alan birincil kaynaklara müracaat edilerek kaynak kritiği metoduyla Sugûrî’nin icazetli bir şeyh olup olmadığı konusundaki tartışmalara yer verilmiştir. Son olarak Meşrabü’n-Nakşbendiyye ve el-Kavl fî vucûbi’l-hicreti ‘ale’l-Müslim adlı eserleri içerik analiz yöntemiyle ele alınmış, müellifin dinî-tasavvufî düşüncelerine yönelik bazı tespitler yapılmıştır.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Religious Studies |
Journal Section | Research Articles |
Authors | |
Publication Date | June 30, 2023 |
Submission Date | March 1, 2023 |
Published in Issue | Year 2023 Issue: 14 |