20. Yüzyılda uluslararasıhukukun en önemli kavramlarından birisi haline gelen selfdeterminasyon, dünya toplumunda yeni bir yapılanma ve tanımlama süreci başlatmıştır. Kavram, günümüz dünyasının siyasi haritasının belirlenişi ve bundan sonra geçirmesi muhtemel değişikliklere ilişkin olarak sıkça söz konusu olmaktadır. Önceleri siyasi bir ilke olduğu düşünülen self-determinasyon kavramıhem BM 1966 İkiz Sözleşmeleri, hem BM Genel Kurul Kararlarıhem de uluslararasıhukukun diğer aktörlerinin kararlarıyla hukuki bir hak haline dönüşmüştür. İlk ifade edilmeye başlandığıdönemlerde sadece sömürge yönetimi altındaki halklara tanınmasıöngörülürken Yüzyılın sonlarında Sovyetler Birliğindeki federe cumhuriyetlerin de selfdeterminasyon hakkından yararlanarak ayrıldıklarıgörülmüştür.
Self determination which became a central concept of the public international law in 20th century lead to a new construction and recognition process. This concept is expressed very often in relation to the determination of the current political map of the world and in relation to possible changes of this map. While the concept of self determination was understood as a political principle in the beginning it steadily became a legal right as a consequence of both the effect of Twin Covenants of 1966 and resolutions of the General Assembly of United Nations and the effect of the decisions of other actors of international law. Whereas the right of self determination was tought to be recognised to colonized countries in the beginning, the holders of the right expanded to Federal States of the former Soviet Union at the end of the century
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Research Article |
Authors | |
Publication Date | August 1, 2004 |
Published in Issue | Year 2004 Issue: 12 |
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License