Her hitabın ve seslenişin bir muhatabı olması gerektiği gibi Kur’an’ın da ilk muhatapları, indiği zaman ve zeminin insanlarıdır. Kur’ân’ın âyetlerini oluşturan ifadeler dilsel yani dilde gerçekleşen ifadelerdir. Âyetler bir dilin kullandığı dizge içerisinde bir sözü aktarmaktadır. Kur’an dilsel bir hitap olunca onun kendisine yöneldiği bir muhatabının olduğunu da kabul etmek gerekir. Çünkü bir hitap muhatabından ayrı düşü-nülemez. Böyle olursa hem hitap olmaz hem de ilahi kelam özelliği taşımaz. Zira ilahi kelam Allah’ın kullarına yönelik hitabı olarak tanımlanır. Kur’an’ın ilk hitap ettiği insanlar, nüzul döneminde yaşayanlar-dır. Tabii olarak Kur’an öncelikle onları dikkate alarak konuşmuştur. Hitabını bu ilk muhataplara yönelt-tiğinde onların âyetlerden anladığı manayı “esas anlam” diye isimlendirebiliriz. Çünkü bu anlam, hitap ile doğrudan muhatabı arasında gerçekleşmiştir. Dolayısıyla esas anlam çoğunlukla “Kur’an ne diyor?” sorusunun da cevabı olmaktadır. Kur’ân’ı anlamak demek öncelikle onun âyetlerinin “ne dediğini” an-lamak demektir. Bir sözün anlamının doğruluğu/yanlışlığı, o sözün ne zaman, kime, niçin ve nasıl söy-lendiğini bilmekle doğrudan ilgilidir. Dolayısıyla âyetlerin anlamını doğru tespit edebilmek için onların ilk ve doğrudan muhataplarını belirlemek gerekmektedir. Aksi halde âyetlerin yanlış anlaşılması veya anlaşı-lamaması kaçınılmaz olacaktır. Makale, Kur’ân’ın nüzul dönemindeki muhataplarının tespitini ve bunun âyetlerin doğru anlaşılmasıyla alakasını ele almaktadır.
As every address and call must have an interlocutor, The Qur'an chose the people of its revelation time as the first interlocutors. The phrases that make up the verses of the Qur’an are linguistic, that is, phrases that actualize in the language. Verses convey a word in an arrangement used by a language. When the Qur'an is a linguistic address, it is necessary to admit that it has interlocutors to talk to them. Because an address cannot be considered separately from its interlocutor. If this is the case, it is not both an address and does not have feature of divine word. Because the divine word is defined as the addressing of Allah to His servants. The very first people the Qur'an addressed are those who live in the revelation period. Naturally, the Qur'an spoke primarily by considering them. We can name the meaning the first interlocutors understood from the verses when the Qur’an addressed to them, as “main meaning”. Because this meaning was realized between the address and its direct addressee. Therefore the main meaning is mostly the answer to the question "what does the Qur'an say?". Under-standing the Qur’an firstly means understanding “what the verses say.” The correctness/inaccuracy of the meaning of a word is directly related to knowing when, to whom, why and how it was said. There-fore, in order to determine the meaning of the verses correctly, it is necessary to determine their first and direct interlocutors. Otherwise, it will be inevitable for the verses to be misunderstood or not un-derstood. The article deals with the determination of the interlocutors of the Qur'an in the revelation period and its relation with the correct understanding of the verses.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Religious Studies |
Journal Section | ARAŞTIRMA MAKALESİ |
Authors | |
Publication Date | October 30, 2020 |
Submission Date | May 23, 2020 |
Acceptance Date | August 28, 2020 |
Published in Issue | Year 2020 |