The relationship between human freedom and the moral value of actions with God's knowledge, will, and decree has been a central topic in Islamic theology. Theological schools have sought to resolve the fundamental dilemmas between responsibility and predestination through three primary theories: absolute determinism, unrestricted freedom, and the intermediate concept of “kasb”. In the Ottoman theological tradition, figures like Bâkıllânî (d. 1013), Abū Isḥāq al-Isfarāyīnī (d. 1027), Sadr al-Sharīʿa (d. 1346), Taftāzānī (d. 1390), and Dawwānī (d. 1502) made significant contributions to approaches concerning human actions. The Ottoman theology rejected both a strict determinism that negated human agency and a fatalism that granted perfect autonomy to individuals. Instead, "kasb" was proposed as a solution and interpreted in various ways. Consequently, a rich body of literature emerged on the issue of human actions (afʿāl al-ʿibād), where scholars evaluated previous works through sharh, hashiya, ta‘liq. In this context, the literature on the muqaddimāt-i arbaʿa, irāda-i juzʾiyya, qaḍāʾ wa qadar, and the khalq al-aʿmāl is noteworthy. Additionally, passages from Birgivi’s (d. 1573) al-Ṭarīqa al-Muḥammadiyya and his thesis that "humans have a heart’s will, and ikhtiyār-i juzʾī " have been among the most debated subjects. In the 18th century, particularly, discussions on partial will (irāda-i juzʾiyya) often took place through sharh, hashiya, ta‘liq and translations of Birgivi’s relevant passages. During this period, the argument that humans are [partially] free and accountable for their actions was expressed through concepts rooted in Ṣadr al-Sharīʿa’s thought, such as preference (tarjīḥ), choice (ikhtiyār), intention (qaṣd), partial will (irāda-yi juzʾiyya), and partial choice (ikhtiyār-i juzʾī), which were accepted as "aḥwāl”. The 18th century was a particularly significant period for literature on irāda-i juzʾiyya, with many Ḥanafī-Māturīdī authors advocating the Māturīdī view of "truth and tawasūt" concerning human actions. Yet, within the same tradition, different solutions were also proposed. Mehmed Emin Üsküdârî (d. 1736) was one of the figures who offered an alternative approach. This study examines, translations, and analyzes Üsküdârî’s Risāla bimā yeteallevhu bi-l-jabr wa-l-ikhtiyār, a work previously unpublished and unexplored in scholarly research. In this treatise, Üsküdârî critiques Birgivi’s stance on afʿāl al-ʿibād, as presented in al-Ṭarīqa al-Muḥammadiyya, offering two primary criticisms. The first concerns the ontology of irāda-i juzʾiyya, while the second addresses Birgivi’s interpretation of the Ashʿarī doctrine as absolute determinism (jabr-i maḥḍ). Üsküdârî criticizes the notion of partial choice (ikhtiyār-i juzʾī) as a ḥāl and underscores the legitimacy of the moderate determinism (jabr-i mutawassiṭ) accepted by many authoritative scholars and espoused by the Ashʿarīs.
İnsanın özgürlüğü ve fiillerin değere konu olması ile Allah’ın ilmi, iradesi ve takdiri arasındaki ilişki hemen her dönemde tartışılan en önemli kelam konularından biri olmuştur. Kelam ekolleri sorumluluk ve kader arasındaki temel açmazları mutlak bir cebr, sınırsız bir özgürlük ve bu ikisi arasında konumlanan kesb teorisiyle aşmaya çalışmışlardır. Osmanlı kelam geleneğinde Bâkıllânî (ö. 403/1013), Ebû İshak el-İsferâyînî (ö. 418/1027), Sadrüşşerîa (ö. 747/ 1346), Teftâzânî (ö. 792/1390), Devvânî (ö. 908/1502) gibi kelamcıların çözümleri insan fillerine yaklaşımda belirleyici olmuştur. İnsanın fiillerinde etkinliğini tamamen yok sayan mutlak bir cebr anlayışı ve insana kusursuz bir otonom sağlayan kaderci anlayışın reddedildiği Osmanlı kelamında “kesb” bir çözüm olarak sunulmuş ve farklı şekillerde yorumlanmıştır. Nitekim efâl-i ibâd hakkında pek çok farklı literatür ortaya konulmuş ve müellifler kendilerinden önceki birikimi şerh, haşiye ve ta‘lîk gibi eserler kaleme almak suretiyle değerlendirmişlerdir. Bu bağlamda mukaddimât-ı erbaʿa, irâde-i cüz’iyye, kaza ve kader, halku’l-amâl, literatürleri zikredilebilir. Ayrıca Birgivî’nin (ö. 981/1573) et-Tarîkatü’l-Muhammediyye eserinde yer alan pasajlar ve “Kulların kalbi iradeleri ve cüzî ihtiyarları vardır.” tezi, üzerinde en çok tartışılan hususlardan biridir. Bilhassa 18. yüzyılda irâde-i cüz’iyye hakkındaki tartışma genellikle Birgivî’nin ilgili pasajları üzerinden şerh, haşiye, ta‘lîk, tercüme kaleme almak suretiyle cereyan etmiştir. Bu dönemde insanın fiillerinde [kısmen] özgür ve sorumlu olduğu tezi, köklerini Sadrüşşerîa’da bulan tercih, ihtiyar, kasd, irâde-i cüz’iyye ve ihtiyâr-ı cüzî gibi kavramlar ve bu kavramların hâl olarak kabul edilmesiyle ortaya konmuştur. İrâde-i cüz’iyye literatürü açısından önemli bir zaman dilimi olan 18. yüzyılda insan fiilleri konusunda “hak ve tavassut” olan görüşün Mâtürîdîler tarafından ortaya konulduğu pek çok Hanefî-Mâtürîdî müellif tarafından savunulmuştur. Bununla birlikte aynı geleneğe mensup olsa da farklı çözüm yollarını sunan yazarlara rastlamak da mümkündür. Mehmed Emin Üsküdârî (ö. 1149/ 1736) bu isimlerden biridir. İşte bu çalışma 18. yüzyıl Osmanlı alimlerinden biri olan Mehmed Emin Üsküdârî’nin Risâle bimâ yeteallevhu el-cebr ve’l-ihtiyâr isimli eserinin tahkik, tahlil ve tercümesini konu edinmektedir. Daha önce herhangi bir çalışmaya konu olmayan ve yayımlanmayan bu eser, Üsküdârî’nin, efâl-i ibâd konusunda Birgivî’ye yönelttiği eleştirileri içermektedir. Birgivî’nin et-Tarîkatü’l-Muhammediyye isimli eserinde yer alan ilgili pasajları açıklayan ve eleştiren Üsküdârî, bu risalesinde Birgivî’ye iki temel eleştiri yöneltmiştir. Bunlardan ilki irâde-i cüz’iyyenin ontolojisiyle ilgili olup diğeri Birgivî’nin Eş‘arî mezhebini cebr-i mahz olarak yorumlamasına yöneliktir. Buna göre Üsküdârî “ihtiyâr-ı cüzî”nin hâl olmasını eleştirmiş, Eş‘arîler tarafından benimsenen ve muhakkiklerin bir çoğu tarafından kabul edilen cebr-i mutavassıt anlayışının haklılığına işaret etmiştir.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Kalam |
Journal Section | Research Articles |
Authors | |
Publication Date | December 31, 2024 |
Submission Date | November 11, 2024 |
Acceptance Date | December 21, 2024 |
Published in Issue | Year 2024 Issue: 14 |