Muhammed Murâd Buhârî, Nakşibendiyye tarikatının Müceddidiyye koluna mensup bir sûfî olup bu kolun Hindistan ve Anadolu’da, özellikle İstanbul merkezli olarak yayılmasında önemli bir rol oynamıştır. İmam-ı Rabbânî Ahmed-i Farukî Serhindî ve Şeyh Muhammed Masum-ı Farukî’nin halifesi olan Murâd Buhârî, Arapça, Farsça ve Türkçe dillerinde eserler kaleme almıştır. İstanbul’da yoğun tasavvufî faaliyetlerde bulunmuş ve burada vefat etmiştir. Soyunun Hz. Ali’ye dayandığı rivayet edilen Murâd Buhârî, tasavvufî düşünceye katkı sağlayan pek çok eseriyle tanınmaktadır. Bu çalışma, Muhammed Murâd Buhârî’nin Risâle fî Ta’rifi’r-Ruh adlı eserinin tahkik ve değerlendirme çalışmasıdır. Klasik tasavvuf kaynaklarında karmaşık bir konu olarak ele alınan ruh bu eserde cezbe bağlamında açıklanmıştır. Tasavvufta Allah’a ulaşmayı hedefleyen sûfîler, genellikle seyr ü sülûk adı verilen bir yöntem izlerler. Bu süreç, düzenli ibadet, zikir ve manevi eğitimle aşamalı olarak ilerlemeyi gerektirir. Ancak tasavvufî yolculukta bir de cezbe hâli bulunmaktadır. Cezbe, Allah’ın kulunu herhangi bir çaba göstermeksizin kendine çekmesi ve kalbine tecelli etmesi durumunu ifade eder. Bu hâl, seyr ü sülûk yoluyla kat edilen mesafeyi çok daha hızlı bir şekilde aşmayı sağlayarak kulun Hakk’a vuslatını mümkün kılar. Ancak Murâd Buhârî, bu hâlin faydalı olabilmesi için kulun bilinçli bir farkındalık içinde bulunmasını ve ibadetlerinde istikamet üzere hareket etmesini şart koşar. Ona göre, bilinçsiz bir şekilde yaşanan ve kişinin kendinden geçercesine içinde bulunduğu bir cezbe hâli hakikatten uzaktır. Cezbe hâlindeki kul, bu durumun farkında olmalı ve mesuliyetlerini yerine getirmelidir. Bu yaklaşım, tasavvufî cezbe anlayışına dengeli bir perspektif kazandırmaktadır. Daha önce üzerine herhangi bir çalışma yapılmamış olan bu eser, tahkik çalışmasıyla gün yüzüne çıkarılmıştır. Eserde belirgin bir kaynak kullanılmamış olmakla birlikte, Ma‘şûk-i Tûsî ve Lokmân-ı Serahsî gibi sûfîlerin isimleri zikredilmiştir. Bu şahsiyetler, cezbe hâlini tecrübe etmiş ve bu konuda önemli deneyimlere sahip isimlerdir. Sonuç olarak, bu çalışma ruh ve cezbe kavramlarını tasavvufî açıdan ele alarak literatüre önemli bir katkı sunmaktadır. Ayrıca, Murâd Buhârî’nin tasavvuf anlayışını ve ruh-cezbe ilişkisini daha iyi anlamak için bir rehber niteliğindedir. Risâlenin tahkiki, gelecekte yapılacak tasavvuf araştırmalarına ışık tutmayı ve bu alandaki bilgi birikimini zenginleştirmeyi hedeflemektedir.
Muhammad Murād Bukhārī was a Sufi belonging to the Mujaddidiyya branch of the Naqshbandiyya order and played an important role in the spread of this branch in India and Anatolia, especially centered in Istanbul. Murâd Bukhârî, who was the caliph of Imam Rabbânî Ahmad-i Farukî Serhindî and Shaykh Muhammad Masum-i Farukî, wrote works in Arabic, Persian and Turkish. He engaged in intensive Sufi activities in Istanbul, where he died. Murād Bukhārī, whose lineage is rumored to be based on the Prophet 'Ali, is known for his many works that contributed to Sufi thought.
This study is an analysis and evaluation of Muhammad Murād Bukhārī's Risāla fī ta'rifi al-rūh. In this work, the soul, which is treated as a complex subject in classical Sufi sources, is explained in the context of al-jazābah.
In Sufism, Sufis who aim to reach God generally follow a method called sayr sulûk. This process requires gradual progress through regular worship, dhikr and spiritual education. However, in the Sufi journey, there is also a state of al-jazābah. al-Jazābah refers to the state in which Allah draws His servant to Himself without any effort and manifests Himself in his heart. This state makes it possible for the servant to overcome the distance traveled through sayr sulûk much more quickly, making it possible for the servant to vuslat to Haqq. However, Murād Bukhārī stipulates that for this state to be beneficial, the servant must be in a state of conscious awareness and act in the direction of worship. According to him, a state of al-jazābah that is experienced unconsciously and in which the person is in ecstasy is far from the truth. The servant in a state of ecstasy must be aware of this state and fulfill his responsibilities. This approach brings a balanced perspective to the Sufi conception of al-jazābah.
This work, which has not been studied before, has been brought to light through a critical study. Although no specific source is used in the work, the names of Sufis such as Ma'shūk al-Ṭūsī and Lokmān al-Sarahsī are mentioned. These figures have experienced the state of al-baazba and have important experiences on this subject.
As a result, this study makes an important contribution to the literature by addressing the concepts of soul and al-tazbah from a Sufi perspective. It also serves as a guide to better understand Murād Bukhārī's understanding of Sufism and the relationship between the soul and al-jazābah. The analysis of the Risāla aims to shed light on future Sufi studies and enrich the body of knowledge in this field.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Sufism |
Journal Section | Research Articles |
Authors | |
Publication Date | December 31, 2024 |
Submission Date | November 13, 2024 |
Acceptance Date | December 24, 2024 |
Published in Issue | Year 2024 Issue: 14 |