1715’te Osmanlı hâkimiyetine yeniden giren Mora, 1770’lerden itibaren -uluslararası siyasi arka planı da olan- birtakım karışıklıklara sahne olmaya başladı. Bunun yarattığı gerekçelerinse, devleti 1788’den sonra bölgede çok daha etkin bir düzenlemeler bütününü hayata geçirmeye zorlaması kaçınılmazdı. Bahsigeçen koşulların bir kısmı, dönemin Osmanlı taşrası için olağan kabul edilse de verilen tepkinin mahiyeti ve ülke geneline yayılamaması, onların Mora’ya özgü bir niteliğe sahip olduğunu düşündürmektedir. Daha çok idari-mali çerçevede değerlendirilebilecek bu girişimler, nizâm adı altında ortak bir paydada buluşsa da müstahsen, cedîd, müesses gibi sıfatlar, onların içeriklerindeki farklılıkları ortaya koymaktadır. Tanzimat öncesinin iki reformist padişahının merkeziyetçi yönetim yaklaşımıyla örtüşen Mora’daki bu iyileştirme adımları, bir yandan istimâlet, müreffehü’l-bâl, terfîh-i kulûb gibi geleneksel kaynaklardan beslenirken diğer taraftan Osmanlı siyaset terminolojisinde hala vediatullah, ibadullah gibi ifadelerle anılan reayanın devletle dolaysız bir bağ inşa etmesine de zemin hazırlamaktadır. Böylece ahalinin, rahatsızlıklarını şikâyet mekanizmasının ötesine taşıyarak devleti bu adımları atmaya mecbur bırakması, kendisiyle onun arasında –vali, taşra ileri gelenleri ve vergi toplayıcıları gibi- çoklu muhatapları bertaraf eden bir düzeni mümkün kılmaktadır. Bu makale, merkezî yönetimin XVIII. yüzyılın son çeyreğinden itibaren taşrada, bilindik aksaklıklara yönelik klasik yaptırımlarının yanında, çok daha yapısal çözümler dizisini, Mora için neden ve nasıl ürettiğine odaklanmaktadır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Eylül 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2020 Cilt: 39 Sayı: 68 |