“Türkçülük” hareketinde yer aldığı için Erkân-ı Harbiye tarafından Fizan’a sürgün edilen Yusuf Akçura, beraberindeki diğer isimlerle birlikte Fizan’a gönderilmek üzere, 1899 yılında Trablusgarp’a ulaştı. Fizan’a gönderilemediği için de Trablusgarp’ta hapsedildi. Orada iken şehir içinde dolaşma hakkı edinip bazı resmî görevlere atandıysa da aynı yıl, 1899’da, Ahmet Ferit ile birlikte Fransa’ya kaçtı. Fransa’da üç yıl boyunca “Ecole Libre des Sciences Politiques”te tahsil gördü ve bitirme tezi olarak da “Essai sur l’histoire des institutions du Sultanat Ottoman” başlıklı bir çalışma yürüttü. 1903’te tezini tamamlayıp mezun olan Akçura, tezin “Medhal” kısmını ise Osmanlı Türkçesine çevirerek 1913 yılında, Bilgi Mecmuası’nda iki yazı halinde yayımladı***. Burada çevirisini sunduğum metin, Osmanlı Türkçesi ile yazılmış bu iki yazıdan oluşan “Medhal” kısmıdır. Tezin tam metni, birçok çabaya rağmen henüz bulunabilmiş değildir. Bulunduğunda, çeviride okunacak olan Akçura’nın Osmanlı Devleti ve müesseselerinin kökeni hakkındaki görüşleri, daha iyi anlaşılmış olacaktır.
Akçura, Medhal’de, Osmanlı müesseselerinin dört temel kaynağı olduğunu söylüyor: 1) Devletin kuruluş döneminde etkili olan Türk yasak ve töresi ile 1) İslam şerîatı, 3) İstanbul’un fethinden sonra belirleyici olan Bizans etkisi ve 4) son dönemde (muhtemelen on dokuzuncu yüzyıl sonrasını kastediyor) örnek alınan Avrupa kanunları. Bunların hepsine yeri geldikçe değindiğini belirtse de Medhal’de yalnızca ilk ikisini, Türk ve İslam kaynaklarını inceliyor.
Medhal’in 1 ve 2 numaraları alt başlıklarında Akçura, Türk göçebe yaşantısının yönetim anlayışını, toprak rejimini, aile yapısını ve dinsel ögelerini özetliyor. 3 numaralı alt başlıkta İslam’da devlet telakkisi, toplumsal sınıflar, vergi türleri, arazi çeşitleri gibi hususları yalnızca teorik açıdan anlatarak bunların Türk göçebe yaşantısı ile bir karşılaştırmasını yapıyor. 4 numaralı alt başlıkta ise 3 numarada teorik olarak anlattığı sistemin Emeviler ve Abbasiler döneminde pratik olarak nasıl hayata geçtiğini anlatıyor. Medhal’in sonunda, Osmanlı müesseselerinin kökenini belirleyebilmek için, İslam devletlerini ikiye ayırıyor: 1) Abbasi hilafetinin egemenliği altındaki topraklarda ortaya çıkan Gazneliler, Selçuklular, Saffariler, Samaniler gibi “birinci teşkilattan devletler” ve 2) bu devletlerin yıkılmasıyla onların yerine kurulan “ikinci teşkilattan devletler”. İşte Osmanlı Devleti de yıkılan Selçuklu Devleti’nin devamı olduğu için, Akçura’nın nezdinde ikinci teşkilattan bir devlettir ve kuruluşunda hem Türk hem de İslam etkisinin bir arada hissedilmesi, Türklüğün ve İslamlığın kendisinden önce Selçuklular tarafından bir araya getirilmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Muhtemelen Osmanlı tarihçileri o dönemde de Osmanlı Devleti’nin bir şeriat devleti olduğu, kökenlerinin yalnız İslam yönetim geleneğine bağlı olduğu fikrini işlemiş olacaklar ki Akçura, İslam tarihinde yer alan devletler arasında böyle bir ayrıma gidiyor ve Osmanlı’nın doğrudan Abbasi Devleti’nin devamı olmadığını belirtme ihtiyacı hissediyor. Kısacası Akçura, Osmanlı Devleti’nin kökeninde, bu dört kaynaktan yalnızca birinin değil, tarihsel koşullara bağlı olarak farklı dönemlerde farkı kaynakların etkili olduğunu savunuyor.
Osmanlı müesseseleri tarihi incelemelerinin bugün geldiği aşamaya bakıldığında, Akçura’nın 1903 gibi erken bir dönemde ortaya attığı bu görüş, kendisi bitirme tezinin eksiklerinin çok olduğunu söylese de, kanımca içinde bulunduğu çağ açısından ileri bir görüş olarak kabul edilebilir. Çünkü geriye dönüp bakıldığında, Osmanlı müesseselerinin kökeni hakkında ortaya atılan görüşler, genellikle şu gruptan birisine dahil olmaktadır: Osmanlı’nın kökeninin önemli ölçüde 1) İslam kurallarına ve yönetim pratiklerine dayandığı, 2) Orta Asya Türk göçebe anlayışına dayandığı ve 3) bunlardan birine dayanmayıp sui generis (kendine özgü, “biz bize benzeriz” tarzında) bir gelişim gösterdiği. Akçura ise, her ne kadar Türkçü akım içinde değerlendirilse de, bahsi geçen dört kaynağın da Osmanlı’yı etkilediği ve müesseselerinin “dört farklı kaynağın etkileşimi içinde şekillendiği” görüşünü dile getiriyor.
Medhal’in önemi, böyle bir görüşü çağına göre erken bir dönemde ortaya atmasından ve bunu derli toplu bir biçimde anlatmasından kaynaklanıyor. Bitirme tezinin diğer bir önemi ise Enver Ziya Karal’ın da belirttiği gibi, mezuniyetinden yaklaşık bir yıl sonra, 1904’te, Türkiye’nin siyasi ve idari tarihinin en önemli metinlerinden biri olan Üç Tarz-ı Siyaset’te olgunluğa ulaştıracağı görüşlerini ilk önce burada işlemesinden dolayıdır.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Çeviri |
Translators | |
Publication Date | June 26, 2022 |
Acceptance Date | June 26, 2022 |
Published in Issue | Year 2022 Volume: 4 Issue: 1 |
Ethical Committee Approval
With the decision of ULAKBİM on February 25th, 2020, there is a condition that "All the disciplines of science (including social sciences), there should be an Ethical Committee Approval for research involving human and animal (clinical and experimental) separately and this approval must be mentioned in the article and it should be documented". The research conducted by quantitative or qualitative approaches which require data collection such as questionnaire, interview, observation, focus group study, the experiment is regarded under the aforementioned content.