Çingeneler
dünyanın değişik bölgelerinde dağınık halde yaşayan ve çoğu durumda birlikte
yaşadıkları toplumlardan ayrışan etnik bir gruptur. Bu ayrışma Çingenelerin
inançları ve yaşam tarzlarından doğan tercihlerin sonucu olabildiği gibi, bugün
pek çok ülkede olduğu gibi çoğunluk durumundaki diğer toplulukların
Çingenelerle aralarına koydukları sosyal sınırların bir tezahürüdür. Başta
Balkanlar olmak üzere, bütün dünyada yoğun biçimde yaşadıkları bölgelerde
Çingenelere yönelik toplumsal eşitsizlik ve ayrımcılık uygulamalarının zaman
zaman tırmandığı, Çingenelerin yaşadıkları toplumlarda ikinci sınıf vatandaş
muamelesine maruz kaldıkları görülmektedir. Tarihselleşmiş ve kökleşmiş toplumsal
önyargıların sonucu olarak değerlendirilebilecek olumsuz bir bakışın neden
olduğu bu toplumsal hiyerarşi, Çingenelerin yaşadıkları toplumların adeta
hafızasına kazınmıştır. Atasözlerinden, deyimlere, fıkralardan şarkı sözlerine
kadar nüfuz etmiş bu negatif imajın, hayatın ayrılmaz bir parçası olan
edebiyata yansımaları da kaçınılmazdır. Avrupa edebiyatında olduğu gibi, Türk
edebiyatında da Çingene karakterlerin büyük bir kısmının karanlık ve güvenilmez
kişiler oldukları görülmektedir. Baskın kültürün Çingenelere yönelik toplumsal
bakışının bir yansıması olarak değerlendirilebilecek bu durum, ‘aşağı’ konumda
olanın edebi eserlerde ötekileştirilmesine kadar varan örnekler sunmaktadır.
Bu makalede Çingenelerin
toplumsal imajına yer veren Osman Cemal Kaygılı’nın Çingeneler (1939), Şevket Bilgisel’in Çingene Serdar (1948), Erdoğan Yeğ’in Çingene Kızı İsmina (1957) ve Hasan Kıyafet’in Çingene Çocuğu (1974) ve Kemalettin Tuğcu’nun Çingene Kızı (1991) adlı eserleri, yukarıdaki tespitler ışığında, toplumsal
eşitlik kavramı üzerinden incelenmiştir.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Research Articles |
Authors | |
Publication Date | December 25, 2018 |
Submission Date | August 25, 2018 |
Published in Issue | Year 2018 Issue: 1 |