Trablusgarp Savaşı, Osmanlı Devleti’nin Kuzey Afrika’daki son toprak parçasını kaybederek, bu coğrafyadaki egemenliğinin sona erdiği bir savaştır. Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin kurumsal tarihi açısından da bu savaş pek çok ilklerin yaşanmasına sebep olmuştur. Trablusgarp Savaşı ile geçici olmaktan çıkarak sürekli bir kurum haline gelen Hilal-i Ahmer Cemiyeti, hilal sembolünü bu savaştan sonra sürekli olarak kullanmaya başlamıştır. Kurumun uluslararası “dokunulmazlığı”, bazı gönüllü vatansever subaylar tarafından cepheye gizli yollardan gitmek için bir kamuflaj olarak kullanılmış, bu da açık bir “savaş ihlali” sayılarak, Hilal-i Ahmer’in eleştirilmesine neden olmuştur. Hilal-i Ahmer, savaş boyunca yürüttüğü faaliyetler ile ülke içinde ve dışındaki Müslümanlar arasında ilk kurumsal imajını da yine Trablusgarp Savaşı’nda oluşturmaya başlamıştır. Savaş sonunda İtalyanların öne sürdüğü iddiaya göre, hilal sembolü Müslüman Arap kabileleri arasında sadece bir amblem olmakla kalmayıp, “İslam birliği”ni sembolize etmiş, bu da Türk subaylarına destek vermede oldukça etkili olmuştur. Bununla birlikte, Osmanlı hükümetinin fiili asker gönderemediği bu savaşa dünyanın dikkatini çekmek amacıyla kamuoyu oluşturma çabalarında da Hilal-i Ahmer’in oldukça etkili kullanmıştır. Bu faaliyetlerinin sonucunda hem Müslüman dünyasından (Hint Müslümanları, İngiltere’de yaşayan Müslümanlar, Mısır, Bosna, Güney Afrika Müslümanları vs) hem de çeşitli Batı toplumlarından ayni ve nakdi yardımlar yapılmış, tıbbi malzeme, ilaç vs gönderilmiş, doktor, cerrah ve pek çok sağlık görevlisi yardım için gönüllü olmuştur. Trablusgarp Savaşı’nda Hilal-i Ahmer Cemiyeti ilk kez yabancı Kızılhaç ve Kızılay heyetleriyle birlikte çalışma tecrübesi de edinmiştir. Bu heyetlerle yaptığı işbirliği, onun hem savaşta sağlık hizmetleri verme konusunda önemli tecrübeler edinmesine, hem bu konuda eksiklerini yakından görmesine hem de uluslararası alanda tanınıp, kabul görmesine yardımcı olmuştur.
The War of Tripoli resulted in the Ottoman Empire losing its last territorial possession in North Africa and therefore also its sovereignty in this part of the world. At the same time, the war led to a number of “fi rsts” in the history of the Ottoman Red Crescent as an institution. With this war, the Red Crescent Society transformed from a temporary into a permanent institution and also began to use the crescent as a permanent symbol. The institution’s international “immunity” was used as a cover by a number of volunteering patriotic offi cers in order to reach the battlefront in secret, and since this was a clear wartime violation, the Ottoman Red Crescent received much criticism. Moreover, the institutional image of the Ottoman Red Crescent Society began to take shape among Muslims both domestically and internationally, thanks to its activities during the War of Tripoli. At the end of the war, according to Italian claims, the crescent was no longer merely a symbol among Muslim Arab tribes, but it stood for the “unity of Islam”; the society was also quite eff ective when it came to supporting the Turkish offi cers. Furthermore, the Red Crescent was very eff ective in its eff orts to address the public and draw the world’s attention to this war, to which the Ottoman government did not actively sent any troops. As a result of these activities, aid was sent from Muslims around the world—from India, Great Britain, Egypt, Bosnia, South Africa, and so on—as well as from various Western countries, in cash and in kind: medical supplies and medicine arrived, together with volunteer doctors, surgeons, and healthcare staff . During the War of Tripoli, the Red Crescent Society also gained its fi rst experiences in working together with foreign Red Cross and Red Crescent committees. This collaboration helped not only with acquiring signifi cant experience with dispensing medical care on the battlefront, but also with recognizing shortcomings in an international context and accepting them.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Araştırma Makaleleri |
Authors | |
Publication Date | December 1, 2017 |
Published in Issue | Year 2017 |
Belleten Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.