Osmanlılar, beş yüzyıl süreyle egemen oldukları Bulgaristan'da, bazıları bugün hâlâ varlığını koruyan derin izler bırakmışlardır. Bunlar arasında mimari eserler özellikle önem taşır. Son yüzyıl boyunca Bulgaristan'daki Osmanlı anıtlarının çoğu yıkılıp gitmiştir. Ama hâlâ ayakta kalanların sayısı az değildir. Bunların bazıları Osmanlı mimarisinin önemli gelişim dönemlerine ışık tutacak niteliktedir. Bulgaristan'daki Osmanlı-Türk anıtlarına ilişkin bilgimiz yeterli değildir; bunun bir nedeni, Bulgarların bu anıtların değerlerinin bilincine geç varmaları, bir nedeni de Türk ve Batılı bilim adamlarının bu ülkenin geniş bölgelerini kapsayacak geziler yapmalarının güçlüğüdür. Bu yazıda, bugüne değin büyük ölçüde bilinmeyen ve Bulgaristan'da modern şehirleşme girişimleri nedeniyle gerekli tedbirler alınmadıkça, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunan bazı önemli yapılar ele alınmaktadır. Bunlardan biri, antik çağda kurulan, Orta Çağ'da Bulgar-Bizans sınırında önemli bir kale olan, 14. yüzyıl başlarında Edirne ve Filibe'nin ele geçirilişinin hemen ardından Osmanlı İmparatorluğu’na katılan, 16. yüzyılda tüm halkı Müslümanlardan oluşan, Evliya Çelebi'nin sözünü ettiği, 1877/78 Türk-Rus savaşında yanıp yıkılan, bugün ise modern bir sanayi kasabası olan Stara Zagora (Eski Zağra) kentindeki Hamza Bey Camii ya da Eski Cami'dir. Savaşların yıkıcı etkisinden kurtulabilen bu yapı, kentin Müslüman Türklerin bir din ve kültür merkezi olduğu günlerin anısını canlı tutan tek belgedir. Yapılışından bu yana çeşitli onarımlar görmüş, özellikle 18. yüzyılda çağın değişik beğenilerine uygun olarak bazı değişikliklere uğramıştır. Bu değişiklikler, özellikle Barok etkisini yansıtmaktadır. Bu cami, II. dünya savaşından önce Babinger'in okumuş olduğu, girişteki yazıttan da anlaşıldığı gibi, Emir Süleyman zamanında, 1408/9 yılında Hamza Bey tarafından yapılmıştır. Osmanlı mimarisi bakımından olağanüstü bir önem taşıyan bu cami, Bulgar makamlarınca "kültür anıtı" olarak kabul edilmekle birlikte, bugün varlığı tehlikededir. Kent merkezinin modernleştirilmesi nedeniyle, yıkılması için planlar hazırlanmış bulunmaktadır. Ancak, Bulgaristan'ın Vidin, Filibe, Karlova, Samokov gibi kentlerinde Osmanlı amtlannın korunması ve restorasyonu için girişilmiş başarılı çabalar, bu değerli yapının korunması için de gerekli işlemlerin yapılacağı umudunu yaratmaktadır. Ikinci anıt, tıpkı Stara Zagora gibi, Orta Çağ'da Bulgar-Bizans sınırında koruyucu bir rol oynayan, 14. yüzyılda Osmanlı egemenliğine geçen ve bugün gittikçe gelişen bir sanayi kenti olan Cambol'deki Eski Cami'dir. Önemine rağmen, hemen hemen hiç bilinmeyen bu cami, II. Dünya Savaşından önce Babinger'in okuduğu, bugün tümüyle silinmiş olan yazıta göre, 1831/32 yılında Aşçızade Ahmed tarafından boyanmıştır. Osmanlı mimarisi bakımından bu iki cami ölçüsünde önemli olmamakla birlikte, modernleşme nedeniyle yıkılmaya mahkûm olan iki anıt daha vardır. Bunlar Bulgaristan'daki Osmanlı yönetiminin ilk yıllarında kurulmuş olan Nova Zagora (Zağra Yenicesi) kentindeki Sarıca Paşa Camii ile Hadim Ali Paşa Hamamı'dır. 1877/78 Türk Rus savaşında minaresi yıkılmış olan Sarıca Paşa Camii'nin yaklaşık olarak 1410 yıllarında yapıldığı anlaşılmaktadır. Bugün bu camiin yerine modern bir otobüs durağı yapılması planlanmıştır. Yapının tarihi önemi bugünkü görünüşünden anlaşılamamaktadır. Evliya Çelebi'nin 17. yüzyılda sözünü ettiği Hamam ise, Rumeli Beylerbeyi ve daha sonra, II. Bayezid zamanında Sadrazam olan Hadim Ali Paşa zamanında yaptırılmıştır. 15. yüzyıl sonlarına ya da 16. yüzyıl başlarına ait olan bu değerli mimari yapıt, bugün hâlâ hamam olarak kullanılmaktadır.
The five centuries, in which the Bulgarian lands were included within the frontiers of the Ottoman empire, left deep traces behind, some of which are stili visible today. Among these is the architectural heritage which has been tremendously rich. The vicessitudes of the extremely agitated history of the past hundred years caused the majority of the Ottoman monuments to disappear, but the number of those preserved is still considerable, and among them are works of the greatest quality which shed ample light on some important phases of the development of this architecture. Our knowledge of the Ottoman Turkish monuments of architecture in the Bulgarian lands is far from complete, partly due to the relatively late date in which Bulgarian science began to realise their value, partly of the difficulty to Western and Turkish scholars to travel the land extensively. A general work covering al! existing Ottoman-Turkish monuments in Bulgaria does not exist as yet and will take much pain-staking labour to produce. In this modest contribution we do not endeavour to give a full list of existing buildings nor wish to mentional all literature in Bulgarian, in Turkish or in other languages concerning these monuments but merely pick out a few important works of Early-Ottoman art which have remained largely unknown and unstudied until now.
Primary Language | English |
---|---|
Subjects | Archaeology |
Journal Section | Araştırma Makaleleri |
Authors | |
Publication Date | October 20, 1974 |
Published in Issue | Year 1974 Volume: 38 Issue: 152 |
Belleten is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License (CC BY NC).