Atatürk'ün bir diktatör olduğu, Türkiye dışında çok yaygın yanlış bir düşüncedir. Hakikatte, Kurtuluş Savaşının başlangıcından beri, halkla en yakın iş birliği yapmağa en büyük değer verirdi. Daha 10 Haziran 1919 tarihli bir genelgede bu hususu şöyle belirtmişti : "Ulusal bağımsızlık uğrunda ulusla birlikte sonuna kadar çalışacağıma bütün inandığım ve kutsal bildiğim şeyler adına söz veririm." Oysa Padişah, işgal kuvvetlerinin verdikleri emirlere karşı yapılan rahatsız edici tenkitleri bertaraf etmek için 21 Aralık 1918 de Mebusan Meclisini feshetmişti. Kanun-i Esasi'nin "yeni seçimlerin dört ay içinde yapılması gerekir" diyen 7. maddesiyle keskin bir çelişki içinde, 4 Ocak 1919 tarihli bir irade ile seçimleri barışın yapılmasına kadar ertelemişti. Erzurum ve Sivas Milli Kongreleri, bildirgelerinin 8. maddesinde, Milli Meclis'in tekrar toplanmasını istiyorlardı . Mustafa Kemal de, 17 Eylül 1919 tarihli şifre ile, Sivas Heyeti Merkeziye'sinden seçimin acele hazırlanmasını talep ediyordu. Gerçi Padişah, 30 Eylül'de, seçimin "bir an evvel" yapılacağına söz verdi ise de ancak Sadrazam Damat Ferit Paşa'nın çekilmesinden sonra 7 Ekim tarihli bir irade ile, bunu emretti. Amasya'da Salih Paşa ile yapılan müzakerelerde 22 Ekim'de şu anlaşmaya varılmıştı : "Almanların Weimar'da yaptıkları gibi barışın yapılmasına kadar geçici olarak Milli Meclis'in Anadolu'da merkezi hükümetin isteyeceği emin bir yerde toplanması uygun görüldü." 29 Ekim tarihli bir telgrafında Mustafa Kemal haklı olarak şöyle diyordu : "Avrupa’dan, uygarlık dünyasının kamuoyundan hak ve adalet isteyecek, bunu sağlamaya çalışacak bir Millet Meclisi'nin İstanbul’da görevini yerine getirmesini biz imkân içinde göremiyoruz."
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Araştırma Makaleleri |
Authors | |
Translators |
Mihin Eren This is me |
Publication Date | April 20, 1970 |
Published in Issue | Year 1970 Volume: 34 Issue: 134 |
Belleten is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License (CC BY NC).