Bir varmış bir yokmuş .... Genç bir kız, anasının bahçesinde fesleğen yetiştiriyormuş; bitişik evde bir Bey oturuyormuş; bu Beyin oğlu, kızı bahçede görmüş ve ona aşık olmuş. Ona takılarak şöyle sormuş : fesleğenin yaprak' kaçtır? O da ona, cevap ,yerine cilve ile sormuş sen söyle kibar bilgin, gökte yıldız kaçtır ? Böylece, delikanlı mağlüp olmuş. Kız balık severmiş, Beyzade bunu bildiğinden bir balıkçı kıyafetine girmiş ve kıza balık satmış, fakat ancak bir buseye karşılık olarak. Ertesi sefer, delikanlı kıza, çiçeklerinin yaprakları nı, kız da ona gökteki yıldızları sorduğu zaman, delikanlı : utan! Bir iki balık için beni öptün, diyerek, kıza baskın çıkmış, Genç kızın canı sıkılmış; o da ölüm meleği Azrailin kıyafetine girerek, gece yarısı Beyzadenin odasına usulca girivermiş; delikanlı çok ürkmüş; kız ondan canını istemiş; o da ağlayıp sızlamış. Kız, kıçına vurmama müsaade edersen senin canını almamaya razı olurum, demiş; ve kız, delikanlının arkasına, kanayıncaya kadar vurmuş. Ertesi sefer delikanlı çiçeğin yapraklarına, kız da gökteki yıldızlara telmih edince, kız, yediği dayaktan ötürü onunla alay etmiş. Oğlanın bu defa da canı sıkılmış, ve öyle canı sıkılmış ki kızla evlenmekten başka bir çare bulamamış. Ancak bu suretle kızı hükmü altına alabilmiş ve onun efendisi olabilmiş. Delikanlı kıza annesini göndermiş ve neticede düğün yapılmış. Fakat zifaf gecesinden bir gün önce delikanlı kızı bir kuyuya atmış; balıklardan ötürü kızla alay etmiş; kız da, dayaktan ötürü delikanlı ile alay etmiş; bundan böyle kuyuda kalacaksın, diye, galip çıktığını ona anlatarak haykırmış. Fakat kız ısrar etmiş, sen benim kocamsın, günün birinde benim papuçlarımı taşıyacaksın, demiş. - Bir gün, delikanlı kuyunun başına gelip kıza, Şama gideceğini ve orada güzel kızları seveceğini
istihza ile dolu bir dille bildirmiş. Kız iyi seyahatler dilemiş, gizlice kuyudan çıkıp erkek elbisesi giymiş, kocasının peşine koyulmuş ve Şam'da çadırını onunkinin yanına kurmuş. İ ki delikanlı satranç oynamağa başlamışlar. Erkek kıyafetine girmiş olan kız, oyunu kaybederse, delikanlıya gece bir cariye göndereceğini söylemiş. Oyunu mahsus kaybetmiş, cariye kıyafetine girip geceyi delikanlının yanında geçirmiş, sonra memleketine dönüp tekrar kuyuya girmiş; delikanlı kıza, beklediği çocuk için bir saat hediye etmiş; onun da artı k başka kızlarda gözü kalmamış; bir zaman sonra da bir erkek çocuk dünyaya gelmiş. - Günün birinde delikanlı Mısıra, bir üçüncü defa da Elif memleketine seyahate çıkmış; gene kız kocasının peşine koyulmuş ve bir defasında bir erkek çocuğa, bir defasında da bir kız cocuğa gebe kalmış; kocası onu hiç tanımamış ve bir kere bir hançer, bir kere de sırma işlemdi bir çevre vermiş. - Üç yıl daha geçmiş, Beyzade annesini, başka bir kadın aramağa yollamış. Bu defa da düğün yapılmak üzere iken kız, üç çocuğunu, tanıma işaretleri olarak ellerinde babalarının hediyeleri olduğu halde düğün yerine göndermiş; babaları da onları tanımış, henüz gelmiş olan yeni gelini hemen geri gönderip fesleğenci kızla yeniden evlenmiş; delikanlı, kızı kucaklayıp gelin arabasından indirmek istediği vakit, kız, mahsus, dikkatsizlik yüzündenmiş gibi papuçlarını düşürmüş; erkek de onları kızın arkasından gelin odasına taşımış. Böylece kızın koştuğu şart yerine gelmiş; onlar da, çocuklarıyla birlikte muradına ermiş, biz de erelim. Bu masalı, Macar türkoloğu Kunos, bundan kırk yıl önce Adakalede ağızdan ağıza dolaşan şeklinde kaydetmiştir '; bu zat aynı masalın daha kısa bir şeklini İstanbul'da bulmuştur. Bu, sade bir halk masalıdır.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Archaeology (Other) |
Journal Section | Konferanslar |
Authors | |
Publication Date | January 20, 1943 |
Published in Issue | Year 1943 Volume: 7 Issue: 25 |
Belleten is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License (CC BY NC).