The tame of the horse and the wrought of iron, as many scientists have acknowledged, are among the important civilizational steps attributed to our ancestors. These two civilization phenomena have led to the creation of an equestrian-shepherd culture that brings humanity beyond food-gathering and animal hunting. These civilization phenomena has also affected the cultural history economically. In large steppes, managing people and animals, as opposed to resident life, has also given our ancestors the ability of organizing.
Summer and winter, for those people who are constantly on the move, this geography consists of large plains along with the overlying sky. This land, the world, “yer-sub”, are rich pastures for the animals they feed and are not suitable for agriculture. Turning the lands in this structure to agriculture would be a murder both for that geography and for the nature of the world, and our ancestors were aware of this.
In line with these basic consciousness and beliefs they develop about their environment, the wastes left behind in these large plains where they can come again, will be lost due to the weather, climate and soil conditions as they may be only organic wastes for those centuries, and there will be nothing left behind as waste. This extraordinary opportunity, which has been offered by the weather, climate and land, saved our ancestors from the mountains of rubbish.
How has the perception of being able to get rid of the mountains of rubbish so easily, together with the spirit of this steppe which has entered our genes affected us that have been living in Anatolia today? Today the mood is the same but the place and time are very different. The wide steppes of Central Asia do not exist in this region. Moreover, there are products resulting from industrialization and the remnants of these products never disappear in the soil. We, with our old habits, throw these ruins in our environment very easily and we think that they will be lost in nature without our intervention. This is nothing more than the negative impact of this steppe culture that we inherited from our ancestors from past to today, arising from not being able to adapt to new places and times.
Atın ehlȋleştirilmesi ve demirin işlenmesi, pek çok bilim adamının kabul ettiği gibi atalarımıza atfedilen önemli medeniyet basamaklarındandır. Bu iki medeniyet olgusu, insanlığı yiyecek toplayıcılığı ve hayvan avcılığından öte bir konuma getiren atlı-çoban kültürünün oluşmasını sağlamıştır. Atı ehlȋleştirmek ve hayvan beslemek, kültür tarihini ekonomik açıdan etkilemiştir. Geniş bozkırlarda, insanları ve hayvanları idare etmek, yerleşik hayattakilerden farklı olarak atalarımıza teşkilatçılık yeteneği de kazandırmıştır.
Yaz ve kış, sürekli hareket halinde olan bu insanlar için bu coğrafya, yukarıdaki gökyüzü ile birlikte geniş düzlüklerden oluşmaktadır. Bu arazi, yani dünya, besledikleri hayvanlar için zengin otlaklardır ve tarıma elverişli değildir.
Çevrelerine karşı geliştirdikleri bu temel bilinç ve inançları doğrultusunda, tekrar gelebilecekleri bu geniş düzlüklerde onların geride bıraktıkları atıklar, o yüzyıllar için ancak organik atıklar olabileceğinden hava, iklim ve toprak şartlarının etkisiyle çoktan yok olacaklardır ve geride çöp sıfatında bir şey kalmayacaktır. Hava, iklim ve toprağın sunduğu bu olağanüstü imkân, atalarımızı çöp dağlarından kurtarmıştır.
Çöpten bu kadar kolay kurtulabilme algısı, genlerimize işleyen bu bozkır ruhuyla birlikte bugün Anadolu’da yerleşik hayata geçmiş bizleri nasıl etkilemiştir? Bugün ruh aynı ama yer ve zaman çok farklıdır. Artık İç Asya’daki geniş bozkırlar yok; üstelik sanayileşme sonucu ortaya çıkan ürünler ve bunların, asla toprakta yok olmayan kalıntılarıyla baş başayız. Biz, geçmişten gelen alışkanlıklarla bu kalıntıları çok kolay çevremize atıyoruz ve bunların, bizim müdahalemiz olmadan doğada yok olacağını sanıyoruz. Bu durum, dünden bu güne atalarımızdan bize miras kalan bu bozkır kültürünün, bizim yaşadığımız yeni yerlere ve yeni zamanlara ayak uyduramamamızdan kaynaklanan olumsuz etkisinden başka bir şey değildir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Dil Çalışmaları |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Aralık 2019 |
Gönderilme Tarihi | 18 Mart 2019 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2019 Sayı: 38 |