Eğitimimiz, Batı’ya yönelmeden
önce, kendine göre bir sistem içinde
idi. O sistemin yetersizliği ortaya çıkınca, yönümüzü Batı’ya döndük; o
zamandan beri de hep nakilde, hep taklitte kaldığımız ve hep reform krizine
girdiğimiz için, bize özgü bir eğitim sistemine sahip olamadık. Elimizdeki
işletmeye çalıştığımız modelleri, kâh Fransız, kâh Alman, kâh İngiliz ve
Amerikan yamasıyla yamadık; Ruslara özendik, Japonya’ya heveslendik. Devletin
toptan Batılılaşma siyaseti, devletle milleti karşı karşıya getirmiş, bu da
ayrı bir toplumsal kimlik bunalımını ortaya çıkarmıştır. Böylece bizi bin
senedir bir arada yaşatan inanç birliği, gelenekler, örf ve adetler ve manevî
değerlerimiz, değersizleşerek eski işlevlerini yerine getiremez olmuştur. Her
ülkenin tarihî, coğrafî ve kültürel şartlarına göre kendilerine özgü felsefî ve
dolayısıyla eğitim sistemleri anlayışları var: Genel olarak Fransız felsefesi
rasyonalist, Alman felsefesi idealist, İngiliz felsefesi deneyci, Amerikan
felsefesi faydacı karakterli olarak. Bu millet kültür ve medeniyet değiştirerek
Batılı mı olacak, yoksa kendi kültürüne, kendi tarihine ve değerlerine sahip
çıkarak ve kendisi kalarak, kim olduğunu ve neden burada olması gerektiğini
bilerek mi gelişip ilerleyecek? Tam manasıyla Batı’ya yönelenlere bir bakın;
yüz yıla yakındır ne yapmışlar? Bir de kendileri kalarak, binlerce şekilden
oluşan yazılarını terk etmeyerek çağdaşlaşan Japonya’ya, Çin’e ve yazısını
değiştirmemiş Yunanistan’a, İsrail’e ve Rusya’ya bakın. Bu milletler gibi bizim
de sabit ayaklarımız binlerce yıllık tarih, kültür ve medeniyetlerimizde, hareketli
ayaklarımız ise bütün dünyada bütün kâinatta olmalıdır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 27 Temmuz 2017 |
Gönderilme Tarihi | 27 Temmuz 2017 |
Kabul Tarihi | 14 Haziran 2017 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2017 Cilt: 2 Sayı: 1 |