John Lanchester’ın The Wall (2019) adlı romanı, aşırı yükselen deniz seviyeleri şeklinde tecelli eden iklim değişikliğinin, büyük kara parçalarının çoğunluğunun sular altında kalmasına ve milyonlarca insanın evlerini kaybetmesine sebebiyet vererek onların açık denizlerde hayat mücadelesi veren çevresel olarak yerinden edilmiş insanlara dönüştüğü bir distopik dünya sunmaktadır. Romanda, iklim değişikliğinden mucizevi bir şekilde sadece kısıtlı bir biçimde etkilenen Britanya, sadece suyu değil aynı zamanda çevresel olarak yerinden edilmiş insanları da dışarıda tutmak için on bin kilometre uzunluğunda tüm sınırlarını çevreleyen bir duvar inşa eder. Duvarın bu iki işlevi göz önüne alındığında, bu çalışma, bu duvar imgesini, ilk olarak, bu ölçekte bir iklim felaketinin dahi hala bir şekilde kolay başa çıkılabilir olduğu yanlış izlenimini veren insan istisnacılığının bir yansıması olarak tartışmayı hedeflemektedir. İkinci olarak ise, duvarın, içeridekiler (duvarın içerisinde olanlar) ve dışarıdakiler (duvarın dışında kalan çevresel olarak yerinden edilmiş insanlar) arasında aşılmaz bir bölünme yaratarak—ki bu bölünme sadece ikinci grubun güvencesizliğini azami seviyeye çıkarmakla kalmaz aynı zamanda onların yaşamlarını elden çıkarılabilir kılar—başkalarının kırılganlığını ve güvencesizliğini kasıtlı bir şekilde göz ardı eden ve artıran bir tekdüzen ekonomisinin sürdürülmesinde bir katalizör görevi gördüğünü tartışmaktadır.
John Lanchester The Wall insan istisnacılığı kırılganlık güvencesizlik tekdüzen ekonomisi
John Lanchester’s The Wall (2019) presents a dystopic world where climate change in the form of extreme rising sea levels has caused the majority of the landmasses to be inundated and millions of people to lose their homes, transforming them into environmentally displaced people who try to survive in the open seas. In the novel, miraculously affected by climate change only in a limited way, Britain builds a ten-thousand-kilometer-long wall that circumscribes all its borders to keep not only the water out but also the environmentally displaced others. Given this double function of the wall, this article aims to discuss this image of the wall, first, as a reflection of human exceptionalism which gives off the false impression that even a climate disaster at that scale is still somehow tractable. Second, it further argues that the wall acts as a catalyst for perpetuating an economy of sameness or self-identity that deliberately ignores and increases the vulnerability and precarity of others by creating an impassable divide between insiders (i.e. those inside the wall) and outsiders (i.e. the environmentally displaced people)—a divide that not only maximizes the precarity of the latter group but also casts their lives as disposable.
John Lanchester The Wall human exceptionalism precariousness precarity economy of sameness
Birincil Dil | İngilizce |
---|---|
Konular | Edebi Teori |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Aralık 2021 |
Gönderilme Tarihi | 13 Kasım 2021 |
Kabul Tarihi | 13 Aralık 2021 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 Cilt: 3 Sayı: 2 |
422x119
Articles published in this journal are licensed under Creative Commons Attribution 4.0 International license. This journal does not charge APCs or submission charges. Articles published in this journal are permanently free for everyone to read, download, copy, distribute, print, search and link to the full texts of these articles. |