The human is a social being and has to live collectively because people survive only by supporting each other. Allah has made people in need of each other regardless of their social status, level of knowledge and existence. It is a requirement of their existence that people relate to each other. Therefore, Allah did not prohibit Muslims from establishing political, intellectual, military, economic and strategic relations, establishing partnerships and alliances with the Jews and Christians, which are evaluated within the scope of the People of the Book or other religious members and human elements. In addition, Hz. Muhammad did not hesitate to apply this in his personal life, in the scope of an invitation to Islam and in interstate relations. However, Allah has forbidden Muslims to love religious members and other human elements, to obtain confidants and to establish friendships. On the other hand, Allah has clearly stated in the Holy Qur’an who he likes and ordered Muslims to act and behave upon this statement. According to this, Muslims above all are obliged to love what Allah loves. Separating civil relations that every person needs and will need due to being human, from love, friendship and confidence, which are the manifestations and dynamics of trust and reliance, should be known as a necessity of being Muslim
İnsan sosyal bir varlıktır ve toplu yaşamak mecburiyetindedir. Zira insanlar, ancak birbirlerine destek vererek yaşarlar. Allah Teâlâ, sosyal statüleri, bilgi seviyeleri, varlık düzeyleri ne olursa olsun insanları, birbirlerine muhtaç kılmıştır. İnsanların, birbirleriyle ilişki kurmaları, varlıklarının bir gereğidir. Bu yüzden Allah Teâlâ, müminlere, Ehl-i Kitap kapsamında değerlendirilen Yahudi ve Hıristiyanlarla, bunların dışındaki din mensuplarıyla ve diğer insan unsurlarıyla siyasî, idârî, askerî, iktisadî ve stratejik ilişkiler tesis etmeyi, ortaklıklar kurmayı ve antlaşmalar yapmayı yasaklamamıştır. Hz. Peygamber de bunu, gerek şahsi hayatında, gerek İslam’a davet çerçevesinde ve gerek devletlerarası münasebetlerde uygulamaktan geri durmamıştır. Ancak Allah Teâlâ, müminlere, kendi dışındaki din mensuplarını ve diğer insan unsurlarını sevmelerini, onları sırdaş edinmelerini ve onlarla dostluk kurmalarını yasaklamıştır. Öte yandan Allah Teâlâ, Kur’an’da kimleri sevip sevmediğini açıkça ifade etmiş ve müminlerden buna göre hareket etmelerini ve tavır almalarını istemiştir. Buna göre mümin, her şeyden önce Allah’ın sevdiklerini sevmekle mükelleftir. Her insanın, insan olması hasebiyle ihtiyaç duyduğu ve duyacağı medenî ilişkilerle güven ve itimadın tezahürleri ve dinamikleri olan sevgi, dostluk ve sırdaşlık duygularını ve ilkelerini birbirinden ayırmak, mümin olmanın da bir gereği olarak bilinmelidir.
Makale şu âyetler çerçevesinde ele alınacaktır. “Ey iman edenler! Sizden olmayanlardan hiçbir sırdaş edinmeyin. Onlar size fenalık etmekten asla geri kalmazlar. Hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Onların kinleri konuşmalarından apaçık ortaya çıkmıştır. Kalplerinde gizledikleri ise daha büyüktür. Eğer düşünürseniz size âyetleri açıkladık.” “İşte siz öyle kimselersiniz ki, onları seversiniz; onlar ise, bütün kitaplara iman ettiğiniz hâlde, sizi sevmezler. Onlar sizinle karşılaştıkları zaman “inandık” derler. Ama kendi başlarına kaldıklarında, size karşı kinlerinden dolayı parmaklarını ısırırlar. De ki: “Öfkenizden ölün!” Şüphesiz Allah, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) bilir.” “Size bir iyilik dokunursa, bu onları üzer. Başınıza bir kötülük gelse, ona sevinirler. Eğer siz sabırlı olur, Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, onların hileleri size hiçbir zarar vermez. Çünkü Allah onların işlediklerini kuşatmıştır.”
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Articles |
Authors | |
Publication Date | June 25, 2020 |
Submission Date | May 8, 2020 |
Acceptance Date | June 18, 2020 |
Published in Issue | Year 2020 Volume: 6 Issue: 1 |
Journal of Near East University Faculty of Theology is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License (CC BY NC).