Osmanlılar; çok geniş bir coğrafyayı tek bir devletin sınırları içerisinde, aynı siyasi yapı altına almayı başarmışlardı. Çok geniş topraklara hâkim bir devlet yapısının oluşturulabilmesi; yerel yönetimler, kültürler, toplumsal dinamikler ve dengelerin dikkate alınmasını zorunlu kılıyordu ki Osmanlılar bunu ustalıkla yaptılar. Kurulduğu yıllardan itibaren, Osmanlı siyasi karar alıcıları sınırları genişletme politikasını benimsemiştir. Bu politika doğrultusunda, askerî harekâtlarla fetihler yapılıyor fakat kazanımların kalıcı olması maksadıyla fethedilen yerlerde bölgesel dinamikleri gözeten yerel yönetimlerin kurulması sağlanıyordu. Devlet tek merkezden yönetiliyordu ancak bölgesel koşullara göre yerinden yönetim şekli uygulanan eyalet teşkilatları da oluşturulabiliyordu. XVI. yüzyılda Akdeniz, bir yanda Osmanlı Devleti’nin öncü konumunda olduğu Müslüman dünyası, diğer yanda İspanya’nın temsil ettiği Katolik Hristiyan dünyası arasındaki çatışmaların gerçekleştiği alanlardan biri olmuştur. Osmanlı Devleti’nin Akdeniz’deki nüfuz alanını genişletmesinde Mısır’ın ele geçirilmesi önemli bir aşama olarak kabul edilmektedir. Akdeniz ve Atlantik’te kıyılarının olması, Avrupa’ya yakınlığı ve Afrika’nın iç bölgeleriyle Asya ülkelerine ulaşımda önemli bir noktada yer alması sebebiyle Kuzey Afrika, tarih boyunca büyük devletlerin ellerinde bulundurmak istedikleri bir yer olmuştur. İstanbul’a çok uzak bir bölge olan Kuzey Afrika’nın sınırlara katılması noktasında da yerel dinamikler üzerinde çalışılarak hareket edilmiştir. Korsanlık, Akdeniz coğrafyasında ve özellikle kıyı kesimlerde yaşayan insanların çeşitli şekillerde fayda sağladığı bir gelir kaynağıydı. Medeni hayata ters ve insanlığa birçok zararı olmasına rağmen, bu fiillere toplumsal destek daima var olmuştur. Ekonomik getirisi nedeniyle bu fiillerin kabul edilebilir meşru eylemler olarak algılanması sağlanmıştır. Bu noktada dini gerekçeler öne sürme yöntemi, kullanımı kolay ve ikna edici bir araç olarak ön plana çıkmaktadır. Bu gerçekten hareketle Osmanlı Devleti, XV. yüzyıl başlarından itibaren Akdeniz politikasına yönelik geliştirdiği stratejinin merkezine korsanlık yaparak varlıklarını sürdüren Türk denizci grupları koymuştur. Türk denizciler; ellerindeki deniz araçları ve eğitimli personeliyle, Osmanlı Devleti’ne, Batı Akdeniz’de de varlık gösterme ve askerî harekât gerçekleştirme imkânı sunmuştur.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Ocak 2023 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2023 Cilt: 3 Sayı: 1 |