III. Selim’in ıslahat programı olan Nizâm-ı Cedîd kısa süre sonra kesintiye uğrasa da devletin varlığına devam etmesi ile ıslahat yapılması arasındaki mecburiyet anlaşılmıştı. II. Mahmud ile birlikte ıslahat süreci daha geniş ve kapsayıcı bir içeriğe kavuştu ancak asıl Tanzimat Dönemi, Osmanlı Devleti’nin yönünü bir daha geri döndürülemeyecek biçimde batıya çevirdi. Gerek II. Mahmud gerek Tanzimat reformcuları, devletin ıslahı ile modern bürokrasinin inşası arasındaki yakın ilişkiyi tespit etmekte gecikmediler. Bu kabulün sonucu olarak Tanzimat Dönemi ile birlikte Bâbıâli giderek önem kazandı. Hatta 1860’lı yıllara gelindiğinde iktidarın ana aktörü Bâbıâli haline gelmişti. Siyasetin veya iktidarın merkezinin saraydan sivil bürokrasiye doğru genişlemesine kamuoyunun yükselişi eşlik etti. Bu yeni siyasî yapı, Osmanlı tarihindeki ilk sivil muhalefet olarak nitelenebilecek Yeni Osmanlıları ortaya çıkardı. Yeni Osmanlılar özellikle Âlî ve Fuad Paşa’yı oldukça sert biçimde eleştirdiler. Ancak Yeni Osmanlıların, Bâbıâli’nin icraatına yönelttiği eleştirilerin pek çoğu makul ve haklı olmaktan epeyce uzaktı. Bu denli ağır bir eleştiri repertuarının oluşmasında hiç şüphesiz muhalif olmanın sağladığı konfor da önemliydi. Âlî ve Fuad Paşalar ise bütün icraatlarında devlet adamı olmanın sorumluluğu ile hareket etmek zorundaydı.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 29 Aralık 2021 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 |