Amaç: Torakolomber vertebra burst kırıklarında konservatif tedavinin etkinliği değerlendirildi.
Çalışma planı: Çalışmaya, tek seviyeli torakolomber vertebra kırığı nedeniyle konservatif tedavi uygulanan 26 hasta (19 erkek, 7 kadın; ort. yaş 36; dağılım 18-67) alındı. Olgularda nörolojik defisit veya posterior kolon tutulumu yoktu; kanal içi deplasman oranı %50 veya altında idi. Fonksiyonel sonuçlar Denis’in ağrı ve iş skalaları kullanılarak değerlendirildi. Takip süresi, Cobb açısındaki artış, rezidüel kifoz ve rezidüel kanal darlığı ile fonksiyonel sonuçlar arasındaki ve incelenen radyolojik parametrelerin birbirleri ile ilişkileri değerlendirildi.
Sonuçlar: Fonksiyonel sonuçlar %65.3 oranında mükemmel veya iyi, %7.7 oranında kötü bulundu. Üç hasta ağrı nedeniyle ameliyat edildi. Son kontrollerde, ortalama Cobb açısında anlamlı artış (p<0.001), kanal içi daralmada ise anlamlı derecede remodelizasyon (p<0.001) saptandı. Cobb açısındaki artış, rezidüel kifoz ve rezidüel kanal darlığı ile fonksiyonel sonuçlar arasındaki ilişki anlamlı bulunmadı (p>0.05). Hastaneye yatış anındaki Cobb açısı ile yatış anındaki kanal daralması (p<0.05), başlangıçtaki kanal daralması ile kanal remodelizasyonu arasında anlamlı ilişki saptandı (p<0.001).
Çıkarımlar: Torakolomber vertebra kırıklarında konservatif tedavi etkin bir yöntem olmakla birlikte, bazı hastalarda fonksiyonel sonuçlar kötü olabilmekte veya sonraki dönemde cerrahi tedavi gerekebilmektedir. Bu nedenle, hangi hastalarda kötü sonuç alınabileceğini gösterebilecek prognostik parametreleri belirlemek için ileriye dönük, randomize, karşılaştırmalı ve uzun dönem takipli çalışmalara ihtiyaç vardır.
Objectives: We evaluated the efficacy of non-operative treatment of thoracolumbar burst fractures.
Methods : The study included 26 patients (19 males, 7 females; mean age 36 years; range 18 to 67 years) who underwent conservative treatment for single-level thoracolumbar fractures without posterior column involvement. None of the patients had neurologic deficits and canal encroachment was 50% or less in all fractures. Functional results were evaluated with the use of Denis’ pain and work scales. Relationships were sought between functional results and follow-up time, progression in kyphosis angle, residual kyphosis, and residual canal stenosis, and between radiologic parameters.
Results : Functional results were excellent or good in 65.3%, and poor in 7.7%. Three patients required surgery because of pain. Final follow-up evaluations showed a significant progression in the mean Cobb angle (p<0.001) and a significant remodelization in the mean canal encroachment (p<0.001). No significant correlations were found between progression in kyphosis, residual kyphosis, residual canal stenosis, and functional results (p>0.05). The mean initial Cobb angle was correlated with the mean initial canal encroachment (p<0.05). There was also a correlation between the initial canal encroachment and final remodelization (p<0.001).
Conclusion : Although non-operative management of thoracolumbar fractures has considerable efficacy, it may yield poor results in a small percentage of patients, some of whom require surgery because of pain. Thus, further prospective, randomized, and comparative studies with longer follow-up periods are required to define prognostic factors that may predict poor results following non-operative treatment.
Birincil Dil | İngilizce |
---|---|
Konular | Sağlık Kurumları Yönetimi |
Bölüm | Orijinal Makale |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 11 Eylül 2006 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2004 Cilt: 38 Sayı: 1 |