Bu çalışma, ilahiyat fakültelerinin dini eğitim alanında farklılaşan özelliklerini tarihsel
arka planı ile ortaya koymaya çalışmaktadır. Osmanlı’da 1600’lerin sonlarına kadar giden
bir Batı bilimini yakalama, Batı bilimiyle entegre olma çabası vardır. Ama 1800’den itibaren
bu çaba; kurumları dönüştürme, yeniden kurumları Batı’da gelişen formlarıyla uyumlu hale
getirme çabası şeklinde kendini göstermiştir. Fakat medreselerin olduğu gibi devam
ettirilmesi, Osmanlı yönetimi ve aydınlarına pek makul görünmemiştir.
Medreselerin en güçlü haliyle ayakta olduğu dönemde Batı bilimi İslam dünyasındaki
bilimi geride bırakmıştır. Genel olarak dini eğitim merkezli olan medreselerde, yetişen
büyük bilginlerin etrafında bir gelenek oluşmuşsa da üniversiter sistemin kurumsallığı ile
medreselerin sistemi kıyas kabul etmez bir seviyededir. Üniversite asıl gayesi itibariyle
seçilen alanın tarihine ve problematiklerine sahip olarak özgün katkılar sunmayı
amaçlamaktadır. Bu özelliklere sahip bilginler yetiştirmek ve onların akademik çalışmalarını
sürdürecekleri ortamı sağlamak üniversitelerin birincil görevleri olagelmiştir. Medreseler ise
mevcut bilginin tamamen kazanıldığı kurumlardır. Ancak mevcudu geliştirmek ve
problematik olarak ele alarak katkı sunmak farklı bir niteliktir. Bu nitelik ise medreselerde
bulunmamaktadır. Bu haliyle müderrisler öğretim görevlisi olarak öğretmen rolünde meşru
zemine taşınabilirler. Oysa öğretim üyesi olmak farklı bir yetkinlik gerektirmektedir.
Bu makale, en az üç hakem tarafından incelendi ve intihal içermediği intihal raporu alınarak teyit edildi.
Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi tarafından yayınlanmıştır. Tüm hakları saklıdır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Dini Araştırmalar (Diğer), İslam Araştırmaları (Diğer) |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Aralık 2021 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 Cilt: 1 Sayı: 1 |