The will that has the power of legislative authority also has the power to command. Therefore, it holds sovereignty. Thanks to the legislative power, a law can be made at first hand, existing laws can be changed or abolished. Fiqh accepts that the sovereign authority belongs to Allah (swt). Therefore, in an absolute sense, the legislative authority will also belong to Him. With the will and control of Allah (swt), the legislative authority has also been granted to the Messenger of Allah (saw). Therefore, when referring to the lawgiver from the perspective of jurisprudence, it directly means Allah (swt) and the Messenger of Allah (saw). In matters not directly regulated by the Qur'an and Sunnah, faqihs who possess the competence of ijtihad have gained a limited legislative authority by attempting to find solutions to issues. It has been accepted that the head of state has limited legislative authority over the people due to the necessity of obedience to Ülü'l-emr.
Majalla al-Ahkam al-Adliyyah was put into practice in the Ottoman Empire by taking advantage of the limited legislative power of the head of state. While the text of this law was being prepared, a society consisting entirely of faqihs was formed. This society prepared the text of this law by carrying out legislative activities in line with the views within the Hanafi sect. The text of the prepared law became mandatory to be implemented in the Ottoman Empire with the approval of the head of state. In this study, not the content of the Majalla al-Ahkam al-Adliyyah, but its nature as a legislative activity was examined.
Yasama gücüne sahip olan irade emretme gücüne de sahiptir. Dolayısıyla egemenliği elinde bulundurmaktadır. Yasama yetkisi sayesinde ilk elden bir kanun yapılabilir, mevcut kanunlar değiştirilebilir veya kaldırılabilir. Fıkıh, egemenlik yetkisinin Allah Teâlâ’ya ait olduğunu kabul etmiştir. Dolayısıyla mutlak anlamda yasama yetkisi de ona ait olacaktır. Allah Teâlâ’nın iradesi ve kontrolü ile yasama yetkisi, Resulullah (s.a.v.)’e de verilmiştir. Dolayısıyla fıkıh açısından kanun koyucu ifadesi ile doğrudan Allah Teâlâ ve Resulullah (s.a.v.) kastedilmektedir. Kur’ân ve Sünnet ile doğrudan düzenlenmemiş olan konularda ise içtihat yeterliliğine sahip olan fakihler meselelere çözüm üretmeye çalışarak sınırlı bir yasama yetkisine sahip olmuşlardır. Ülü’l-emre itaatin zorunluluğu ile devlet başkanının da halk üzerinde sınırlı bir yasama yetkisinin bulunduğu kabul edilmiştir.
Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye devlet başkanının sınırlı yasama yetkisinden yararlanarak Osmanlı Devleti’nde uygulanmaya koyulmuştur. Bu kanun metni hazırlanırken tamamı fakihlerden oluşan bir cemiyet oluşturulmuştur. Bu cemiyet Hanefi mezhebi içerisindeki görüşler doğrultusunda yasama faaliyetinde bulunarak bu kanun metnini hazırlamıştır. Hazırlanan kanun metninin, devlet başkanının tasdiki ile Osmanlı Devleti’nde uygulanması zorunlu hale gelmiştir. Bu çalışmada Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye’nin içeriği değil, bir yasama faaliyeti olarak mahiyeti inceleme konusu yapılmıştır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Hukuk Teorisi, İçtihat ve Hukuki Yorum, Hukuk ve Din |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 3 Ocak 2025 |
Gönderilme Tarihi | 24 Ekim 2024 |
Kabul Tarihi | 18 Kasım 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Cilt: 6 Sayı: 2 Prof. Dr. Mustafa Avcı'ya Armağan |
ASBÜ Hukuk Fakültesi Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.