Dilin kaynağı problemi, hem batıda hem doğuda dilbilimciler ile diğer bilginler
arasında tartışılmıştır.
Batı dünyasında dilin doğuştan doğal mı (physei), yoksa insanlar tarafından
konma, yapma mı (these) olduğu konusu çok eskiden beri tartışılan bir sorun
olmuştur.
Kitab-ı Mukaddes’le paralel düşünen bazı dilciler, dilin insana Tanrı tarafından
verildiğini, Tanrı’nın bir mucizesi olduğunu söylerler. Bazıları da aksine dilin
toplumsal uzlaşım ve aktiviteyle olduğunu iddia ederler. Üçüncü bir teoriye göre ise,
dillerin esası, ses taklidi ile meydana gelmiştir.
İslam aleminde de, dilin kaynağı ile ilgili tartışmalar yapılmıştır. Rey ehlinden
fıkıhçılar ve mutezilî kelamcılar, bu noktada kendi ilke ve hareket noktalarına bağlı
kalarak uzlaşma ve uylaşma görüşünü ileri sürerler. (bkz., İbrahim, 4). Eşâri
kelamcılar ise, kendi doktrinlerinin zorunlu kıldığı belirleme fikrini benimsemişlerdir.
Onlara göre İslamî epistemoloji, bütün bilgi, “Allah’ın bilgisidir” öncülü ile başlarlar.
Allah ilk insan olan Hz. Adem’e her varlığın ismini öğretmiştir. (bkz., Bakara, 31).
Dillerin kaynağının, insanların ortaklaşa ürettikleri bir kurgu olduğu yaklaşımı -
Kur’an’ın bir kelam olmakla birlikte- mahluk olduğu düşüncesine sıcak bakmaktadır.
Buna mukabil Kur’an’ın mahluk olmadığı düşüncesini de, dillerin kaynağının ilahi bir
öğretme ve ilham olduğu fikrine kapı açmaktadır.
Birincil Dil | tr; en |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Haziran 2005 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2005 Sayı: 22 |