Ayrıntılı bir literatür taramasına dayanan bu makale neoliberal dönemde uygulanan kalkınma projelerinin mülksüzleştirici etkilerine ilişkin dört temel argüman sunuyor. Birincisi, “mülksüzleştirme yoluyla birikim” kavramı alt sınıfların kontrolündeki (küçük ölçekli özel mülkiyet veya ortak mülkiyet statüsündeki) toprak, su ve diğer kaynakların devlet tarafından ekonomi-dışı ve ekonomik zor yoluyla sermayeye transferi olarak yeniden tanımlanmalıdır. Bunu yaparken, devletin mülksüzleştirme hedefiyle piyasayı manipüle etmesi ile piyasa rekabeti yoluyla sermayenin merkezileşmesi arasında net bir ayrım yapılmalıdır. İkincisi, kapitalist üretimi genişletme hedefinin mülksüzleştirme pratiklerini şekillendirdiği ulusal kalkınmacı dönemden farklı olarak neoliberal dönemde üretim ile mülksüzleştirme arasındaki ilişki daha dolaylı ve zayıftır. Emek tasarrufu yapan teknolojilerin hızlı gelişimi ve emlak sektörünün giderek önem kazanması nedeniyle sermaye alt sınıfların elindeki topraklara ve doğal kaynaklara erişimi onların emeğini sömürmeye nazaran daha öncelikli görmektedir. Üçüncüsü, Dünya Bankası gibi uluslararası kalkınma kurumları mülksüzleştirmeyi
doğallaştırmak ve meşrulaştırmak için kalkınma kavramını depolitize etmektedirler Son olarak, bu makale işçi hareketleri ile mülksüzleştirme karşıtı halk mücadeleleri arasındaki ittifakların potansiyeline ve önündeki engellere işaret ediyor.
Neoliberalizm Kalkınmacılık Mülksüzleştirme yoluyla birikim Proleterleşme Direniş
Based on a detailed review of the existing literature, this article makes four arguments regarding the dispossessory effects of development projects in the neoliberal era. First, it redefines “accumulation by dispossession” as the state’s transfer of lower-class people’s small-scale private property or common property over land, water, and other resources to capital through extra-economic and/or economic coercion. In doing so, the paper stresses the need to clearly distinguish the state’s deliberate manipulation of the market for dispossessory purposes from the centralization of capital through market competition. Second, it suggests that while the goal of expanding capitalist production shaped dispossessory practices in the era of national developmentalism, the link between production and dispossession has been less direct and relatively weaker in the neoliberal era. Hence, due to the rapid development of labor-saving technology and increasing significance of the real estate sector, capital prioritizes the land and natural resources of the lower-class people over the exploitation of their labor. Third, international development institutions like the World Bank depoliticize development in order to naturalize and legitimize dispossession. Finally, this paper points to the potentials of and challenges to possible alliances of workers’ movements and popular struggles against dispossession.
Neoliberalism Developmentalism Accumulation by dispossession Proletarianization Resistance
Birincil Dil | İngilizce |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 29 Temmuz 2019 |
Gönderilme Tarihi | 2 Aralık 2017 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2019 Cilt: 74 Sayı: 3 |