Saygı, “üstün”, “kutsal”, “prestijli”, “itibarlı” olana duyulan değeri içerebilmektedir. Bu noktada anayasalara saygı denildiğinde, anayasalara kutsal bir nitelik mi kazandırıyoruz meselesiyle karşı karşıya kalıyoruz veya “anayasalı” devlet örneklerinde, “anayasalara saygı duyuyoruz elbette!” temennilerinin yükseldiğini görüyoruz. Bu yüzden saygıya bazen tereddütle yaklaşmak gerekebiliyor. Anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığı gibi modernizmin akılcılık ile inşa ettiği parametreleri mevcut. Ancak modernite aynı zamanda saygı, inanç ve kutsallık gibi ilahi kaynaklı iktidarlarla anılan araç ve sembolleri, dünyevi iktidarın inşasında tercih ediyor. Bu noktada akla gelen öğelerden biri, Rousseau’dan miras aldığımız “sivil din”. Sembol ve söylemlerle biçimlenen anayasa, bir sivil din haline dönüşebiliyor. Doğru hakkındaki bilgimiz dilin dışındaki bir gerçekliğe dayanmıyor, savından hareket edecek olursak anayasalara saygı, retorik yoluyla inşa edilebilir mi? Ya da anayasa hukukuna dair elimizdeki tüm “akli” ölçütler, retorikle mi inşa edildi?
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Anayasa Hukuku |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 25 Aralık 2024 |
Gönderilme Tarihi | 7 Mart 2024 |
Kabul Tarihi | 19 Eylül 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Cilt: 13 Sayı: 26 |