Abbasiler (H.96/M.715) tarihinden itibaren ihtilal hazırlıklarına başlamışlardır. Bunun devamında da Emevi Devleti’ni ortadan kaldırarak kendi iktidarlarını güçlendirip hilafet makamlarını güçlü bir zemine oturtmak istemişlerdir. Bu makamın kendi hakları olduğunu ve kendilerinin Hz. Muhammed’in Ehli Beyt’inden sayıldıklarını öne sürmüşlerdir. Abbasoğulları bu iktidar sürecinde Alioğulları ile ortak hareket ederek Emevi Devleti’ni yıkmışlardır. Abbasiler, davetlerini Hz. Peygamber ailesinden en uygun kişi (er-rıza min âl-i Muhammed) etrafında toplanmak adına yapmışlardır. Alioğulları da bu sloganı Hz. Ali soyuna refere ederek bu harekete katılmışlardır. Fakat Abbasiler başa geldiklerinde Alioğulları’nı dışlayarak Abbasi Devleti’ni kurmuşlardır. Alioğulları da iktidarın asıl sahiplerinin kendileri olduğunu iddia ederek Abbasiler’e cephe almışlardır. Me’mun dönemine kadar Alioğulları çeşitli isyanlar zorluklar çıkarmışlardır. Fakat Me’mûn’un ortaya koyduğu yeni uygulamalar sayesinde Alioğulları yönetimle barışık hal almaya başlamışlardır. Me’mun Abbasi saltanatını sağlam temeller üzerine oturtmak amacıyla Alioğulları ile iyi ilişkiler kurmaya özen göstermiştir. Çünkü merkezi otorite ile Abbasoğulları arasındaki ilişkiler bu durumun gerçekleşmesi açısından önemlidir. Yönetim kritik bir süreçten geçiyordu. Alioğullarının bu süreçte yönetime karşı sorun çıkarmaları şartların zorlanma ihtimalini doğuruyordu. Bu nedenlerden dolayı Me’mûn, Ali er-Rıza’yı veliaht tayin ederek Alioğullarının desteklerinin devamına ihtiyaç duymuştur. Fakat bu destek sağlanırken otoritenin onların güdümüne girmesi tehlikesi de dikkate alınmalı hatta buna engel olunmalıydı. Bu amaçla Me’mûn zihinlerin ısındırılmasına ihtiyaç duydu ve ilim meclislerini kurdu. Bu ilim meclislerinde Şii grupların düşüncelerini akıl ve mantık çerçevesinde anlatmalarına olanak sağlandı. Bunun yanında bu tartışma meclislerinde konuşulan “Teşbihin nefyi, büyük günah işleyenlerin cennete girip girmeyeceği, Hz. Ali’nin efdaliyeti, imamet meselesi ve Kur’an’ın mahlûk olup olmadığı (Halku’l-Kur’an) meselesi” gibi konularla devletin resmî ideolojisi meşrulaştırılmaya çalışıldı. Bu dönem öncelikle Alioğulları ile muhalefet zemininde daha sonra Mu’tezilelilerin siyasal anlamda iktidara getirilmesiyle geçen bir dönem olmuştur. Mu’tezileliler Me’mûn’un düzenlediği ilim meclislerine katılarak temel görüşleri olan Kur’an’ın yaratılmışlığı fikrini savunmaya başladılar. İkna edici konuşma üslupları ile Me’mûn’un da bu fikri benimsemesini sağladılar. Me’mûn bu fikri benimsedikten sonra ilim meclislerinde âlimlerin bu konudaki görüşlerini sorgulamaya başladı. Âlimler ise Halku’l-Kur’an kelimesinin Kur’an ve hadislerde geçmemesi üzerine bilmedikleri bir şeyi Allah’la eşit tutamayacaklarını söylemişler ve bu fikre karşı çıkmışlardır. Bunun sonucunda Me’mûn başlarda uyguladığı ikna yolundan vazgeçerek bu fikri zorla benimsetme yoluna giderek mihne sürecini başlatmıştır. Müslüman iktidar sahiplerinin başvurduğu en temel meşruiyet kaynağı Kur’an-ı Kerim olduğu için Me’mun mihne döneminde de İshak b. İbrahim’e yazdığı mektuplar ile Allah’ın kendilerini peygamberlik makamına varis kıldığını söyleyerek hilafet anlayışını ilahî otoriteye dayandırmayı amaçlamıştır. Mihne dönemi Me’mûn ’un vasiyeti üzerine kardeşi Mutasım ve Vâsık dönemlerinde de devam etmiştir. Fakat Mutevekkil’in iktidara gelmesiyle bu süreç son bulmuştur.
Bartın Üniversitesi sosyal Bilimler Enstitüsü
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Aralık 2021 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 Cilt: 6 Sayı: 2 |