Günümüzde hızla yükselen bir ideoloji olarak popülizm liberal demokrasileri tehdit etmektedir. Popülizm farklı bir demokrasi anlayışı ile yarı otoriter yarı demokratik olan melez rejimlerin ideolojik temellerini ve gerekçelerini sağlamaktadır. Popülizm bu farklı demokrasi anlayışı ile anayasal olarak çizilmiş sınırlara göre davranması beklenen yönetimlere sınırsız, denetimsiz ve paylaşılmayan bir iktidar vadetmektedir. Popülizmin otoriter potansiyelinin merkezinde kuşatıcı halk egemenliği anlayışı yatmaktadır. Bu anlayışın felsefî ve teorik kökleri Jean Jacques Rousseau ve Carl Schmitt’in görüşlerinde bulunmaktadır. Bu iki filozofun görüşleri sınırlandırılamaz, devredilemez, bölünemez ve yanılmaz bir egemenlik anlayışına ilham vermektedir. Bu egemenlik anlayışı halkın homojen, yekpare ve özcü bir şekilde tanımlanması sayesinde mümkün olabilmektedir. Popülizmde, halka atfedilmesine rağmen kuşatıcı egemenliğin bizzat halk tarafından kullanılmasının şart koşulmadığı, hatta bunun pek de mümkün veya arzu edilen bir durum olmayacağı fikri öne çıkmaktadır. Nihayetinde halka ait olan ancak halkın bizzat kendisi yerine halkın organik partisi, sözcüleri veya lideri tarafından kullanılabileceği düşünülen bir egemenlik anlayışı ortaya çıkmaktadır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Hukuk |
Bölüm | Kamu Hukuku Bölümü |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 20 Temmuz 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2020 Cilt: 25 Sayı: 42 |