Ruh, eşyanın ve özellikle insanın varlığına hayat veren bir
cevherdir. İnsan, kendi varlığını ruh sayesinde kavramaktadır. Ruh da diğer
cisimler gibi muhdestir/ sonradan olmadır. Fakat ruhun var olması bedenin var
oluşundan öncedir. Bu demektir ki önce yaratılan ruh, içine gireceği cesedi
beklemekteydi. Ruhun beklediği yer ise melekût âlemi olmalıdır. Sırası gelen ruh, melek vasıtasıyla ana
rahmindeyken beden haline dönüşen ceninin içine bırakılır. Bedenle buluşan ruh,
gül kokusunun güle sirayet etmesi gibi bene sirayet eder. Bedenin ölüm vakti
gelince yine melek tarafından alınan ruh, melekût âlemine geri döner. Kıyamet
günü bedenle tekrar buluşuncaya kadar burada bekler. Ancak beden için berzah
âlemi denen bu ara dönemde ruh bedeni zaman zaman ziyaret eder. Bu esnada ruh,
kabir azabına duçar olduğu gibi, cennet nimetlerini de tadabilir. İşte insan
hayatı için hem dünyada hem de âhirette hayatın esasını oluşturan ruh hakkında felsefeciler,
kelamcılar ve tasavvufçular, çeşitli inanç ve düşünceler geliştirmiştir. Bu
düşünürlerden birsi da Bikaî’dir. Bikaî, ruh konusunda İbn Kayyim el-Cevziyy’yi
esas alsa da kendi görüşlerini açıkladığı için değerlendirmeye alınmıştır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 25 Aralık 2018 |
Gönderilme Tarihi | 12 Şubat 2018 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2018 Cilt: 2 Sayı: 2 |
Düzce İlahiyat Dergisi, Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.