Coğrafi keşifler sonrası Amerika kıtası, Avrupalı devletlerin koloni ve sömürge merkezi haline gelmiştir. Avrupa’da 19. yüzyılda patlak veren Napoleon (Bonaparte) savaşları, kıtadaki dengeleri bozmuş ve bu durum Amerika kıtasında Avrupa otoritesinin sarsılmasına neden olmuştur. Otorite zayıflığı Amerika’daki bağımsızlık hareketlerini tetiklemiştir. 1776 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin bağımsızlığı, kıtadaki diğer uluslara da örnek olmuştur. Bu durum Amerika Birleşik Devletleri tarafından avantaja dönüştürülmüştür. Konjonktürün elverişli olması, bölgede yeni bağımsızlığını kazanan uluslar üzerinde hakimiyetin sağlanması temel amaç olmuştur. Başkan James Monroe’nin 1823 yılında dünyaya ilan ettiği doktrin, kıta üzerindeki Avrupalı devletlerin etkisini azaltırken Amerika Birleşik Devletleri’nin de müdahale politikalarının meşruiyetini sağlamıştır. Bölgede hegemonik bir yapı kurmaya çalışan Amerika Birleşik Devletleri’nin uyguladığı politikaları John J. Mearsheimer, kendisinin öncülüğünü yaptığı Saldırgan Realizm Perspektifinden açıklamaya çalışmıştır. Dış politikasında özellikle Orta Amerika ve Karayipler bölgesine yönelik politikaların en önemli belirleyicisi Amiral Alfred Thayer Mahan olmuştur. Bu çalışmada da uygulanan müdahaleci politikaların temelinde yatan Monroe Doktrini ve Mahan’ın stratejileri, Mearsheimer tarafından Saldırgan Realizm temelinde aslında devlet bekasının sağlanması için en ideal yöntemin hegemonya kurmak olduğu iddiası çerçevesinde örneklerle incelenecektir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Uluslararası İlişkiler |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 29 Aralık 2022 |
Gönderilme Tarihi | 30 Kasım 2022 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2022 |