Bu makale, coğrafyanın edebî temsillerinde yer, anlatı ve gücün iç içe geçmişliğini ön plana çıkararak, postkolonyal edebiyat kuramındaki mekânsal dönüşümü incelemektedir. Sömürge haritalarında işaretlenen ‘mare incognitum’—‘bilinmeyen deniz—başlığı, emperyal kartografyanın epistemik şiddeti ve postkolonyal yazarlar tarafından kullanılan karşı-kartografik stratejiler için bir metafor işlevi görmektedir. Bu çalışma, edebî metinlerin sömürgeci mekânsal mantığı nasıl altüst ettiğini ve coğrafyayı söylemsel ve duygusal bir alan olarak nasıl yeniden tasarladığını sorgulamaktadır. Manzara kavramı, araştırmanın odak noktasını oluşturmaktadır. Mekânsal temsil ile anlatı biçimi arasındaki ilişkiyi vurgulamak için ‘manzara’ ile ‘mekan’ı birleştiren karma bir yaklaşıma işaret etmektedir. Postkolonyal kuram ve coğrafyadan yararlanan bu çalışma, mekânsal metaforların—özellikle okyanus, takımada ve perifer—hegemonyacı kartografyaları nasıl bozduğunu ve alt sınıfların ifade ve ulusötesi dayanışma adına nasıl alanlar açtığını incelemektedir. Bu makalede ‘manzara’ terimi, hem yeryüzü hem de mekan kavramlarıyla eş anlamlı olarak kullanılacaktır. Bu analiz, Salman Rushdie ve Arundhati Roy’un yanı sıra E. M. Forster ve Daniel Defoe’nun anlatılarını da içeren Hint alt kıtası ve Güney Asya’dan bir dizi postkolonyal edebiyat okuması sunmaktadır. Bu çalışma, sınırlar, eşikler, harabeler ve takımadalar gibi mekânsal mecazların yerinden edilme ve direniş tarihlerine nasıl aracılık ettiğini inceleyerek söz konusu metinlerin yalnızca mekânı temsil etmekle kalmadığını; coğrafyayı şiddet, hafıza ve hayatta kalmanın bir palimpsesti olarak yeniden yapılandırarak mekânsal bir eleştiri gerçekleştirdiklerini öne sürmektedir. Sonuç olarak, bu çalışma, edebi mekânı egemen bölge, aidiyet ve modernite anlatılarının yapıbozuma uğratılıp yeniden yazıldığı bir epistemolojik müdahale alanı olarak kuramsallaştırmaktadır. Coğrafyayı tartışmaya açık bir semiyotik sistem olarak ele alarak, aynı zamanda edebiyat kuramında mekânın politikaları, yer yaratma estetiği ve bilginin sömürgeciliğinin sona ermesi hakkındaki süregelen tartışmalara da katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.
Postkolonyal coğrafya Jeoeleştiri Salman Rushdie Arundhati Roy E. M. Forster Daniel Defoe
Bu makalenin yazarı, bu araştırmanın yayın etiği kurulu onayı gerektirmediğini ve çalışmanın araştırma ve yayın etiği ilkelerine uygun olduğunu teyit etmektedir.
This paper investigates the spatial turn in postcolonial literary theory, foregrounding the entanglement of place, narrative, and power in literary representations of geography. The title ‘mare incognitum’—the ‘unknown sea’ marked on colonial maps—serves as a metaphor for the epistemic violence of imperial cartography, and for the counter-cartographic strategies deployed by postcolonial writers. This study interrogates how literary texts unsettle colonial spatial logics and reimagine geography as a discursive and affective terrain. The concept of landscape constitutes the central focal point to the inquiry. It is a hybrid neologism that fuses ‘landscape’ with ‘space’ to emphasize the relationship between spatial representation and narrative form. Drawing on postcolonial theory and geography, this study examines how spatial metaphors—particularly the oceanic, the archipelagic, and the periphery—disrupt hegemonic cartographies and open sites for subaltern expression and transnational solidarity. In this article, the term ‘landscape’ will be approached as a hybrid concept that will simultaneously mean landscape and space. The analysis presents a selection of postcolonial literature from the Indian subcontinent and South Asia including Salman Rushdie and Arundhati Roy, as well as the narratives of E. M. Forster and Daniel Defoe. This study investigates how spatial tropes—borders, thresholds, ruins, and archipelagos—mediate histories of displacement and resistance. The texts in question do not merely represent space; they perform spatial critique, reconfiguring geography as a palimpsest of violence, memory, and survival. Ultimately, the present study theorizes literary space as a site of epistemological intervention, where dominant narratives of territory, belonging, and modernity are deconstructed and rewritten. By treating geography as a semiotic system subject to contestation, this study also contributes to ongoing debates in literary theory about the politics of space, the aesthetics of place-making, and the decolonization of knowledge.
Postcolonial geography Geocriticism Salman Rushdie Arundhati Roy E. M. Forster Daniel Defoe
The author of this article confirms that this research does not require a research ethics committee approval. The author of this article confirms that his work complies with the principles of research and publication ethics.
| Birincil Dil | İngilizce |
|---|---|
| Konular | İngiliz ve İrlanda Dili, Edebiyatı ve Kültürü, Edebi Teori, Sömürge Dönemi Sonrası Edebiyatı, Postkolonyal Çalışmalar |
| Bölüm | Research Articles |
| Yazarlar | |
| Erken Görünüm Tarihi | 19 Ekim 2025 |
| Yayımlanma Tarihi | 31 Ekim 2025 |
| Gönderilme Tarihi | 28 Temmuz 2025 |
| Kabul Tarihi | 14 Eylül 2025 |
| Yayımlandığı Sayı | Yıl 2025 Cilt: 5 Sayı: 2 |
IDEAS: Journal of English Literary Studies is published by The English Language and Literature Research Association of Türkiye (IDEA).