İletişim, en yalın haliyle sözlü ve sözlü olmayan iletişim olarak ikiye ayrılır. Sözlü iletişimin, insanlığın varoluşundan beri paralel olarak gelen ses ve dil yapılanması nedeniyle, doğal bir süreci vardır. Disiplinlerarası tüm iletişim alanlarında, sözün gücü bulunmakta, günlük ilişkilerimizde olduğu kadar profesyonel meslek alanlarında ve toplumun uygarlaşmasında, temel bilimlerde ve diplomaside de söz, birincil iletişim aracı olmaktadır. Yazılı iletişimle birlikte araçsallaşan, sistemize edilen iletişim, araçlardan önce de insanlığın bir ihtiyacı olarak karşımıza çıkagelmiştir.
İletişim, kullanım araçlarına göre baktığımızda üçe ayrılmaktadır; bunların sunumsal, temsili ve mekanik olduklarını görmekteyiz. Sunumsal iletişimin temelinde sözel iletişim yatarken; el yazması ve teknik baskı yöntemlerinin gelişmesinden önce, eğitim, sağlık, ekonomi, hukuk gibi temel toplumsal olgular, söz ile aktarılmıştır. Platon’un da söz ettiği üzere söylem ve retorik süreçlerinde bu araçsız birincil iletişimin önemi dikkat çekmektedir. Bireyin toplumla temel olarak iletişime geçme sürecinin; ilk etapta sözden ve dilden gelişiyor olması hiçbir zaman bu doğallığı değiştirmemiştir.
Bu çalışma, yeni teknolojiyle bezenmiş global medya ortamlarından önce, köylerdeki kulaktan kulağa geçen öykülendirmelerin, yüzyüze sohbetlerin, kayıt altına alınmayan resmiyetin ve sesli paylaşımların da; sözel nitelikleri gereği bugünkü yeni medyanın temeli olduğunu örneklemektedir. Böylece bellek kavramı üzerinden neden sözlü iletişime temelde ihtiyaç duyulduğu zamansal olarak açıklanacaktır. İletişim döngüsünün bir basamağı olarak sözlü ve birincil iletişim süreçleri tarihsel ve örneklendirmeler üzerinden açıklanarak önemi vurgulanmak istenmektedir.
Sözlü iletişim birincil iletişim dilbilim sunumsal iletişim bellek
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | İletişim ve Medya Çalışmaları |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 24 Temmuz 2019 |
Gönderilme Tarihi | 11 Mart 2019 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2019 Cilt: 2 Sayı: 1 |