Cities faced with a spatial stratification due to economic reasons and environmental problems that threaten public health, especially in the beginning of the 20th century, with the effect of industrialization. In this process, rural areas which are far from industrial areas have become settlements that can benefit from the opportunities of nature but insufficient in terms of infrastructure and service compared to the city. Many pioneers in various disciplines have developed projects, proposals and utopias about solutions to these problems. In order to solve the problems in the cities, Ebenezer Howard put forward the idea of 'garden city' as a city-rural synthesis where the advantages of rural and urban life can be lived together. Frank Lloyd Wright and Le Corbusier have also developed their projects in which the relationship between the city and nature is at the forefront. Although the designs and proposals of Howard, Wright and Le Corbusier intersect in terms of the city-nature relationship, they have radical differences in terms of physical, sociological, cultural and political. This situation may be due to the ideological thoughts of the modernist pioneers or the way they interpret the city. In all three projects, there are many details in order to meet the physical, social, economic and cultural needs of the city. Considering the lifestyles that are desired to be created in cities, it can be said that each of them uses the city-nature relationship to implement their own ideas and ideologies. As it can be understood from the examined projects of Howard, Wright and Le Corbusier, urban planning can be used as a means of controlling the behavioral reflexes of the society, as well as being a physical landscaping element. In this sense, for Modernism, the city can become an expression of its power to shape social relations and create organizational behavior.
Kentler, endüstrileşmenin etkisiyle özellikle 20. Yüzyılın başlarında toplumda ekonomik nedenlere bağlı mekansal bir katmanlaşma ve toplum sağlığını tehdit eden çevresel sorunlar ile karşı karşıya kalmıştır. Bu süreçte, endüstri bölgelerine uzak olan kırsal kesimler, tabiatın imkanlarından faydalanılabilen ancak kente göre altyapı ve hizmet bakımından yetersiz yerleşimler haline gelmiştir. Çeşitli disiplinlerdeki birçok öncü, bu sorunların çözümleri ile ilgili projeler, öneriler ve ütopyalar geliştirmiştir. Ebenezer Howard da kentlerdeki problemlerin çözülebilmesi için kır ve kent hayatının sunduğu avantajların bir arada yaşatılabileceği bir kent-kır sentezi olarak ‘bahçekent’ fikrini ileri sürmüştür. Frank Lloyd Wright ve Le Corbusier de yine kent ve tabiat ilişkisinin ön planda olduğu projelerini geliştirmişlerdir. Howard, Wright ve Le Corbusier’in tasarım ve önerileri, her ne kadar kent-tabiat ilişkisi bakımından kesişse de fiziksel, sosyolojik, kültürel ve politik açıdan radikal farklılıklara sahiptir. Bu durum, modernist öncülerin etkisinde kaldığı ideolojik düşüncelerden veya kenti yorumlama biçimlerinden kaynaklanabilmektedir. Her üç projede de kentin fiziksel, sosyal, ekonomik ve kültürel ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için birçok detay bulunmaktadır. Kentlerde oluşturulmak istenen yaşam biçimleri göz önünde bulundurulduğunda, aslında her birinin, kent-tabiat ilişkisini, kendi fikir ve ideolojilerini hayata geçirebilmek için kullandıkları söylenebilmektedir. Howard, Wright ve Le Corbusier’in incelenen projelerinden anlaşılabileceği üzere, kent planlaması, fiziksel bir çevre düzenleme unsuru olmanın yanı sıra, toplumun davranışsal reflekslerini kontrol altına alma aracı olarak da kullanılabilmektedir. Bu anlamda, Modernizm için kent, toplumsal ilişkilere yön verebilme ve örgütsel davranış oluşturabilme gücünün bir ifadesi haline gelebilmektedir.
Birincil Dil | İngilizce |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Aralık 2021 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 Cilt: 5 Sayı: 3 |