Bu çalışma, klasik İslam hukuk doktrininde yer alan dârülislâm ile dârülharb/dârülküfür ayrımının dönemin toplumsal şartları çerçevesinde şekillendiğini ileri süren yaklaşımları merkeze almaktadır. Söz konusu kavramların tarihsel bağlamdan soyutlanarak mutlak ve değişmez hükümler şeklinde ele alınmasının ise metodolojik sorunlara neden olabileceğini savunmaktadır. Dârülislâm, İslam hukuk düzeninin uygulandığı ve müslümanların güven içinde bulundukları bölgeler olarak tanımlanırken dârülharb ise hukuk sistemi gayriislamî olup İslam’ın siyasi hakimiyeti dışında kalan yerler şeklinde tarif edilmektedir. Bu iki kavramın tanımında fakihlerin farklı kriterlere dayanan yorumları karşılaştırılmakta ve bu tasniflerin tarihsel bağlamlarına dikkat çekilmektedir. Özellikle Ebu Hanîfe’nin (ö. 150/767) dârülislâmın dârülharbe dönüşmesi için ileri sürdüğü üç temel şartın modern dönemde nasıl anlamlandırılabileceği tartışılmaktadır. Bazı Hanefî ve Malikî fakihler, bir beldede İslamî şiarların devam etmesi hâlinde o yerin dârülislâm niteliğini koruyacağı görüşündedir. Bu kapsamda çalışmamız dârülislâmın dârülharbe dönüşümüne dair kapsamlı ve sistematik bir yaklaşım sunarak güncel tartışmalara katkı sağlamayı hedeflemektedir. Böylece Abdulvehhab Hallâf (ö. 1957), Abdülkerîm Zeydân (ö. 2014), Muhammed Ebû Zehre (ö. 1974) ve Yûsuf Karadâvî (ö. 2022) gibi çağdaş İslam hukukçularının klasik tasniflere yönelik eleştirileri ve barış odaklı alternatif yorumları ayrıntılı biçimde değerlendirilmektedir. Elde edilen bulgular, dârülislâm ve dârülharb kavramlarının mutlak ve değişmez kategoriler olarak değil, tarihsel bağlamda şekillenmiş içtihadî yaklaşımlar olarak değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Ayrıca çağdaş literatürde dârüssulh kavramının bağımsız bir hukuki statü olarak kabul edilmesinin, kavramsal belirsizliklere ve metodolojik tutarsızlıklara yol açabileceği ileri sürülmektedir. Klasik fıkıh kaynaklarında ise bu kavramın çoğunlukla dârülharbin özel bir alt kategorisi olarak değerlendirildiği vurgulanmaktadır.
This study focuses on the approaches that argue the distinction between Dār al-Islām and Dār al-Ḥarb/Dār al-Kufr, found in classical Islamic legal doctrine, was shaped by the sociocultural conditions of the time. It contends that treating these concepts as absolute and immutable rules, detached from their historical context, leads to methodological problems. Dār al-Islām is defined as regions where the Islamic legal system is implemented and Muslims live in security, whereas Dār al-Ḥarb refers to territories where the legal system is non-Islamic and which fall outside the political authority of Islam. The study compares the various definitions of these concepts among classical jurists and emphasizes their historical context. In particular, it examines how Abū Ḥanīfa’s (d. 150/767) three conditions for a Dār al-Islām to be reclassified as Dār al-Ḥarb can be interpreted in the modern era. Some Ḥanafī and Mālikī scholars argue that the continuation of Islamic symbols and practices in a region preserves its Dār al-Islām status. In this regard, the study offers a comprehensive and systematic framework for understanding the transformation of Dār al-Islām into Dār al-Ḥarb, contributing to contemporary discussions. It also evaluates in detail the critiques and peace-oriented reinterpretations proposed by contemporary Islamic legal scholars such as ʿAbd al-Wahhāb Khallāf (d. 1957), ʿAbd al-Karīm Zaydān (d. 2014), Muḥammad Abū Zahra (d. 1974), and Yūsuf al-Qaraḍāwī (d. 2022). The findings suggest that the concepts of Dār al-Islām and Dār al-Ḥarb should be understood not as fixed categories but as ijtihād-based interpretations shaped by their historical context. Moreover, it is argued that recognizing Dār al-Ṣulḥ as an independent legal category in contemporary literature may lead to conceptual ambiguities and methodological inconsistencies. Classical legal sources, by contrast, mostly treat it as a specific subcategory of Dār al-Ḥarb.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Hukuk (Diğer) |
Bölüm | C. 10 S. 2 Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Eylül 2025 |
Gönderilme Tarihi | 28 Mayıs 2025 |
Kabul Tarihi | 17 Eylül 2025 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2025 Cilt: 10 Sayı: 2 |