Kadınlık ve erkeklik olgusu biyolojik varlıklarımızdan ziyade toplumsal ilişkilerin bir ürünüdür. Bu toplumsal ilişkiler, üretim sürecinde egemen düşüncenin oyun alanında ne kadar yer edindiğimizle alakalıdır. Ataerkil toplumsal norm ve üretim ilişkileri içerisinde kadınların özel alanla sınırlandırılması ve daha çok ev- aile işleriyle konumlandırılması kadının iş hayatında bazı zorluluklarla karşılaşmasına neden olur. Bu bağlamda, toplumsal hayatın her alanında olduğu gibi üniversitelerde de toplumsal cinsiyete dayalı ilişki biçimleri yeniden üretilmekte ve kadınlar biyolojik-toplumsal değeri üzerinden deneyimlenmektedir. Çalışmanın amacı, toplumsal hayattaki konumları sonucunda üniversitelerin cinsiyetlendirilmiş bir kurumsal habitusu olduğunu ve bu habitusun toplumsal cinsiyet ilişkileri bakımından farklı görünümlere sahip olduğunu sergilemektir. Akademik yazın ve istatistikler çerçevesinde görüldüğü üzere, kadın akademisyenler kurumsal habitus içerisinde toplumsal cinsiyet rollerinden ayrı hareket edememekte ve böylece, toplumsal hayattaki çok yönlü rollerinden ötürü, akademik ilerleme hiyerarşisinde erkeklerden geri kalmaktadırlar.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 5 Kasım 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2020 Cilt: 5 Sayı: 2 |