Bu makale, XVII. yüzyıl Cezayir âlimleri tarafından şeriat ve hakikat arasında neredeyse tam bir uzlaşı kurulduğunu gösterme amacını taşımaktadır. Şeriat ve hakikat, Abbâsî dönemini de içerecek şekilde Doğu İslâm dünyasındaki fıkıh okullarının kuruluşundan bu yana İslâm’ın uzlaştırılması güç iki ana veçhesi olagelmiştir. Bilhassa XVII. yüzyıl, aralarında Robert Brunschvicg, Louis Massignon ve Jacques Berque gibi müşteşriklerin bulunduğu uzmanların görüş birliğiyle tasavvuf ve İslâm arasındaki kaynaşmanın kriz yüzyılı olarak görülmüştür. Oysa bu yüzyıl, Doğu İslâm dünyasında h. üçüncü yüzyılda başlayıp h. onuncu yüzyılda zirvesine ulaşan Sûfîlik ve Sünnîlik arasındaki gerilimden uzaktır. Konstantin, Tilimsen ve Bune gibi Mâlikîliğin hakim olduğu Batı İslâm dünyasında sûfîler ve ulemâ çoğunlukla uzlaşı içinde olmuştur. Bu bölgelerde bir kimse dinî tutumunu bir diğeriyle takas edebilmiş veya tamamıyla değiştirebilmiştir. Bazen aynı kişi, sûfînin hırkasını ve fakîhin abasını benimseyebilmiştir. Böylece sûfîlik ilâhî hakikat arayışında, şeriat ise adalet arayışında XVII. yüzyıl Kuzey Afrika’sında el ele vermiştir.
The aim of this paper is to show that the seventeenth century Algerian ‘ulamas’ assumed an almost unanimity between sharī‘a and haqīqa. These two, in fact, have been the most difficult aspects of Islam to reconcile since the establishment of the law schools in the Islamic East including the Abbasid era. The seventeenth century, in particular, was unanimously regarded as the century of crisis regarding the relation between mysticism and Islam by the Orientalists, among whom were specialists such as Robert Brunschvicg, Louis Massignon and Jacques Berque. The author of this paper, however, claims that the seventeenth century was, in fact, far from the conflict occurring between Sufism and Sunni Islam, which began in the third century of the Hijra and reached its apogee in the tenth century of the Hijra 16th C. . In Muslim Occident al-Maghrib al-Islamī , namely in areas such as Constantine, Tlemcen and Buna high places of Mālikī Islam , sufis and ‘ulemas have often happened to be on good terms. In those places one could alter their religious habits or change them totally. Sometimes people would even embrace the khirqa cardigan of a Sufi and ‘abāa tunic of a faqih at once. Thus, Sufism in its quest for divine truth haqīqa and Sharī‘a in its quest for fairness and justice went well together in seventeenth century North Africa
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Research Article |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Eylül 2011 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2011 Sayı: 26 |