American director Jim Jarmusch, who shot his first significant film in 1980, is a prominent
name in destroying the logic of film that was identified with Hollywood and the emergence
of modern independent cinema. This study that addresses Only Lovers Left Alive, among
the important films of Jarmusch that displaced usual conceptions in cinema, focuses on
“human being”. According to the Western understanding, human being, originating from
Antiquity and gaining value with the Renaissance and the Enlightenment Period, is a free
individual who uses his/her own mind and makes his/her own decisions. Humans
distinguish themselves from the rest of other living beings, and they declare their
dominance. The modern world that they have created is the most developed and civilized
one among those throughout the history. While the human is aggrandized in this way in the
intellectual field, upon looking at the real life, it is observed that wars, hunger and nomadic
life are becoming widespread. The first question that comes to mind in this case is as
follows: whether human being is actually a “dominant” creature? This study focuses on
Jarmusch’s film that has opened the traditional human being up for discussion with the idea
of “vampire” together with the views of the famous thinker Benedictus Spinoza on being
and human being. It shows how this film that has transformed the idea of vampire created
by humans according to themselves centring around their own existence has rebuilt the
human perception in parallel to the thoughts of Spinoza.
İlk önemli filmini 1980’de çeken Amerikalı yönetmen Jim Jarmusch, Hollywood’la özdeşleşen film mantığının yıkılmasında ve modern bağımsız sinemanın oluşmasında öne çıkan bir isimdir. Jarmusch’un sinemada alışılagelen kavrayışları yerinden eden önemli filmlerinden biri olan Sadece Aşıklar Hayatta Kalır’ı ele alan bu çalışma, “insan varlığı” konusuna odaklanmaktadır. Köklerini Antikite’den alıp Rönesans ve Aydınlanma ile değer kazanan insanın Batı’daki kavrayışına göre insan varlığı aklını kullanan, kendi seçimlerini yapan özgür bir bireydir. Bu haliyle diğer bütün varlıklardan kendini ayırmakta ve egemenliğini ilan etmektedir. Onun yarattığı modern dünya tarih boyunca elde edilenler arasında en gelişmişi, uygar olanıdır. Düşünsel alanda insan bu şekilde yüceltilirken, gerçek yaşama bakıldığında savaşların, açlığın ve göçebe yaşamın yaygınlaştığı görülmektedir. Bu durumda akla gelen soru şudur: insan varlığı gerçekten “egemen” bir varlık mıdır? İşte bu soruyu kalkış noktası yapan bu çalışma, geleneksel insan varlığını “vampir” fikriyle tartışmaya açan Jarmusch’un filmine, ünlü düşünür Benedictus Spinoza’nın varlık ve insan varlığı konusundaki görüşleriyle birlikte odaklanmaktadır. İnsanın kendi varlığını merkeze alarak kendine göre yarattığı vampir fikrini değişime uğratan bu filmin, Spinoza’nın düşüncelerine paralel şekilde insan kavrayışını nasıl yeniden kurduğunu göstermektedir.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | MAKALELER/ARTICLES |
Authors | |
Publication Date | December 12, 2018 |
Submission Date | December 12, 2018 |
Published in Issue | Year 2018 Issue: 9 |